Salih Bey Köprüsü (25)

Kış oldukça uzun sürdü. Çitikebir köyünün ormanlık alanında bulunan Meryemana’ın hemen aşağısındaki Çulçula Şelalesi’nden oluşan buz şelalesi görkemliğini koruyordu. Yörede baharın gelişi asılan buzların düşmesi olarak yıllarca söylenir. Mehmetalilerin hayrat çeşmesinin karşısında da bulunan şelalenin aktığı Çit Deresinin üzerindeki buzlar da çözülmedi. 

Köy yolları hala karla kaplıydı. Köylerden kasabaya pek gidilmiyordu. Dere güzergahında bulunan altı köy karlar yolu kapamadan tüm ihtiyaçlarını satın alır istif ederlerdi. Yolda tek tük katır, eşek ya da atla gidenler olurdu. Kış günü kasabaya bir gün gidilir, o gece Hayri Ağanın hanında konaklar, ertesi gün köylerine dönerlerdi. Kar yağışı varsa handa kalmaya devam ederlerdi. 

Şubat ayı çıkmış, mart ayı girmişti. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başladı. Asım Çavuş her zamanki gibi konağın penceresinden dışarıya bakıyordu. Gülizar kahvesini getirdi. 

-Sağol kızım, dedi.

Kahvesini yudumlarken uzaklara kaydı gözleri, dalıp gitti. Geçmişle bugününü kıyaslar gibiydi. Nereden nereye, çobanlıktan beyliğe. Haline şükrediyordu. Kimseyi kırmadığı, yoksullara yardım ettiği için çok mutluydu. O altınları bulmasaydı belki de bugün bile geçimini sağlamak için çobanlık yapıyor olacaktı. Hep dürüstlüğümden kazandım. Zermutluların hayvanlarını gözüm gibi bekledim. Onlar da bana en büyük iyilikleri yaptılar. Onlara asla arkamı dönemezdim. Onlar benim köylülerim, canım ciğerim. Diğer köylüler de öyle. Bana saygıda kusur etmediler. Nasıl sevmem böyle insanları? Bey dediğin, bey olmalı. Alçak gönüllü olacak. 

Yüce Rabbim bir evlat verdi bana. Ona da şükrediyorum. Salih de bir bey oğlu olduğunu her yönü ile ispat etti. O da tıpkı benim gibi kimsenin kalbini kırmadı, büyüğe saygıda kusur etmedi. Bey öyle olacak. “Asarım, keserim” diyenden bey olmaz. 

Ya Gülbahar Hatun? Zor yıllarımızı hep birlikte aştık. Onu da çok seviyorlar. Bugüne kadar ne ben onu kırdım ne de o beni. Aslan gibi bir evlat verdi bana. Yanlışım olsa, “yanlış yapıyorsun” diyerek hep uyardı beni. İyi yaptıklarıma da “iyi yaptık” diyerek hep destek oldu. Çok hakkı var bende, kolay değil onun hakkını ödemek. 

Çoban kız Gülizar? Helal süt emdi desem ana yüzü görmedi. Çok ahlaklı, eli yatkın. İyi ki Salih ile birbirlerini sevmişler. İyi ki gelinim oldu. Kaç ay oldu evleneli hala bir müjdeli haber vermedi Gülbahar Hatun.

Başını odaya dönünce Gülbahar Hatun’un başından aşağı asılı olduğunu gördü:

-Hayırdır hanım, sen burada mıydın?

-Ne zamandan beri buradayım Asım Çavuş, neden öyle dalıp gittin?

-Ben de bilmiyorum Gülbahar Hatun, öylesine dalıp gittim. Hala bir haber yok mu?

-Ne haberi?

-Torun haberi Gülbahar Hatun, torun haberi. Yaş ilerliyor, torunumu kucağıma almak istiyorum.

-Şimdilik bir şey yok, acele etme, hele dur Gülizar eve iyice alışsın, o da olur inşallah.

-İnşallah Gülbahar Hatun, inşallah. 

Xxx

Pırpır Ali’nin kahvesi ağzına kadar doluydu. Evinden çıkan Pırpır Ali’nin kahvesinde soluğu alıyordu. İçeriye sigara dumanından girilmiyordu. 

-Pırpır Ali, kapıyı aç sigara dumanından boğulacağız, dedi semerci Mevlit.

-Açamam, dışarısı çok soğuk, bu kış günü odun ne demek biliyor musun, az için sigarayı. Birini söndürüp, birini sarıyorsunuz. Fosur fosur durmadan sigara içiyorsunuz. Ben de sigara içmiş kadar oluyorum, içmeyin kardeşim, içmeyin.

Kış mevsimi Pırpır Ali’nin en çok para kazandığı mevsimdi. Gece yarılarına kadar kahve boş kalmıyordu. 

-Mart girdi, dert başladı.

-Öyle.

-Bağ, bostan, bahçe işleri.

-Hele şu karlar iyice erisin.

-Erisin.

-Bu yıl da iyi kar yağdı.

-Kar berekettir, kar olmayınca su da olmuyor.

-Olmuyor.

Köylüler kendi aralarında konuşurken, Asım Çavuş içeri girdi. Kahvedeki sigara dumanı bir anda tepkisini çekti. Pırpır Ali,, şaşırdı. Asım Çavuş, kış günleri pek evinden çıkıp kahveye gelmezdi, bir şey mi oldu, diye kendi kendine sordu.

Her zamanki yerine geçerken:

-Kapı açık kalsın Pırpır Ali, bu ne duman, boğuluyorsunuz.

-Söylüyorum içmeyin sigara diye ama dinlemiyorlar beyim.

-Yazık, sağlığınıza yazık, cebinize yazık.

-Öyle beyim.

Herkes ayaktaydı. Asım Çavuş’un oturmasını bekliyorlardı. 

-Oturun, dedi Asım Çavuş, geçti kendisine ayrılan yere oturdu. İçenler, sigaralarını söndürmüşlerdi. Pırpır Ali, masalardaki kül tablalarını topladı, sobanın içerisine silkeledi. Tezgaha geçip, Asım Çavuş’un kahvesini yaparak getirdi.

-İyi para kazanıyorsun Pırpır Ali, soğuk ve kar yağışı sana yarıyor.

-Allah bereket versin beyim. Geçinip gidiyoruz.

-Öyle öyle.

Asım Çavuş, kahvesini içtikten sonra, kahvede oturanları gözden geçirdi. 

-Beni dinleyin, dedi. Şeytan Kayalıklarına Haviyana Deresindeki köprü gibi bir kemer köprü yaptıracağız. Ben şimdiden bu köprüde gerek amele gerekse usta olarak çalışmak isteyen var mı bilmek istiyorum?

Kahvedekiler birbirine baktı. Tilki Kadir söze girdi:

-Çalışırız beyim. Bağ, bahçe işlerini tamamladıktan sonra niye çalışmayalım ki?

-Köprüyü şimdiden düşünüyorum. Köprü ustalarını Horasan’dan getirteceğim. Köprüye ne zaman başlayacağım belli değil. Onun için sağlam çalışacak usta ve ameleye ihtiyaç duyulacak. Kendi aranızda konuşun, kahyaya çalışmak isteyenler söylesin, dedi ve kalktı.

-Sigarayı da az için, diyerek kahveden çıktı.

Xxx

Gülizar, akşam sofrasını kurarken birden başı döndü, midesi bulandı. Zorla ağaç sandalyeye oturdu. Gülbahar Hatun, hemen gelinin yanına koştu:

-Hayırdır kızım, hasta mısın?

-Başım döndü, midem bulanıyor ana.

Gülbahar Hatun hemen sordu:

-Ne zamandan beri adet görmedin kızım?

Gülizar, biraz da utanarak:

-İki ay oldu ana.

-Müjde desene kızım, hamilesin. Aman Allah’ım, gelinim hamile. 

-Hamile miyim ana?

-Evet kızım, bu onun işareti. 

-Bebeğim mi var?

-Var ya kızım, Allah’ım sana çok şükür.

Koşarak bir bardak su getirdi.

-Hele iç sunu kızım, kalkma otur.

-Olmaz ana, sofrayı kuracağım.

-Ben kurarım kızım. Sen hiç kalkma.

-Peki ana.

Gülbahar Hatun, dediği gibi yaptı. Kapının önünde kahya ile bir şeyler konuşan Asım Çavuş ile Salih Bey’e, sofranın kurulduğunu söyledi.

-Geliyoruz, dedi Asım Çavuş, kahyaya dönerek: Kahya, çok iyi usta ve amele seç, bir çalışıp iki gün kaçanları işe almayacaksın. Zamanı gelince ne zaman işe başlayacaklarını da sonra söyleyeceğiz dersin.

-Olur beyim. 

Asım Çavuş ve Salih Bey, içerisi girdiler. Salih Bey, Gülizar’ın yüzünü hiç böyle görmemişti. Gülbahar Hatun’la göz göze geldi. Anasının hem yüzü hem de gözlerinin içi gülüyordu. Asım Çavuş da durumu sezmişti:

-Hayırdır Gülbahar Hatun, bu mutluluğun nedendir?

-Söylerim bey, söylerim.

-Söyle, ne demek söylerim?

-Hele oturun yemeğimizi yiyelim.

Birlikte sofraya oturdular. Gülbahar Hatun yemeğini iştahla yemesi Asım Çavuş ile Salih Bey’in dikkatinden kaçmadı. Gülizar ise çok iştahsız da olsa bir şeyler yemeğe çalışıyordu.

Tüm bu olup bitenler Asım Çavuş’un dikkatinden kaçmıyordu. “Bir şey var ama, dur bakalım. Bu hatun bir şey biliyor da demiyor.”

Yemek bitti. Gülizar, zor da olsa sofrayı topladı. 

-Müjdemi isterim Asım Çavuş ile oğlu Salih Bey.

-Ne müjdesi hanım?

-Sen dede, Salih oğlum baba olacak Asım Çavuş, baba olacak. Torun gelecek torun.

-Allah, diye bağırdı Asım Çavuş. Neden baştan söylemezsin be kadın. Gel hele kızım gel. Yanına gelen Gülizar’ın alnından öptü. Gülizar da hem Asım Çavuş’un ellerinden biraz da utanarak öptü.

-Utanma, dedi Asım Çavuş, bizi çok mutlu ettin. Bebek dünyaya gelinceye kadar hiçbir işe bakmayacak, Gülbahar Hatun’a kahyanın karısı yardımcı olacak. Şimdiden kahvelerimizi Gülbahar Hatun yapacak.

-Ben yaparım baba, dedi Gülizar.

-Yok kızım, ananın yaptığı kahveleri de özledim. Sen çık odana dinlen, anan yapar kahvelerimizi.

-Peki baba, dedi ve odasına gitti.

Asım Çavuş, Salih Bey’in de alnından öptü.

-Allah analı babalı büyütsün, dedi Gülbahar Hatun.

-Hem analı hem babalı hem de dedeli ve neneli büyütsün Gülbahar Hatun.

-Amin. 

(Devamı var)

YORUM EKLE