Paşa'nın Petekliği (29)

Ali Düzü, son günlerde türeyen eşkıyaların durağı olmuştu. Yol kesip alınan paralar ve takılar burada paylaşılıyordu. Köylülerin davranışlarından dolayı aşağıladığı Çakıroğulları, Kayış Osman ve Tonyalı Süleyman, burada bir araya geliyor, yapacakları soygunları burada planlıyorlardı. Zaman zaman ormana eşek ve katırları ile kışlık odun yapmaya gelen köylüler, eşkıyalarla karşılaşıyorlardı. 

Üstünki Çit, köylülerin odun yeri idi. Köylerinden katır ve eşeklerini alan köylüler, köyden Çit Deresine iniyor, Meryemana ’ya giden kemer köprüden geçtikten sonra ormana ulaşmak için oldukça rampa yolu tırmanmak zorunda kalıyorlardı. Rampa yolu çıkarken katır ve eşekleri binmek için de belli yol güzergahı vardı. Bu güzergah dışında hayvanlarını binmezlerdi. Çünkü çok kayalık ve dik bir rampayı çıkmaları gerekiyordu.

Çakıroğlularının en küçüğü Süleyman abilerine uymamış yaşlı anasının yanında kalmıştı. Abilerinin getirdiği parayı almazdı. “Benim haram parayla işim olmaz. Ben sattığım patates ve fasulyelerden aldığım helal para bana çok” diyerek tomar tomar verilen parayı almıyordu. Süleyman, boş zamanlarında kışlık odununu temin etmek için oldukça yaşlı eşeği ile ormana köylülerle birlikte oduna gidiyordu. Herkesin yük hayvanı rampa yoldu tekerlenip düşmezken, o evin kapısına gelinceye kadar birkaç yerde düşüyordu. Düştüğü yerden yükü ile kalkamayan hayvanın yükünü yıkan Süleyman, hayvanı kaldırdıktan sonra yeniden yüklüyordu. “Çok yaşlandı yeni ve genç bir eşek almak lazım ama hangi parayla?” diyerek dert yanıyordu.

Odunları kapının önüne yıkan Süleyman, ahşap evlerinin kapının eşiğinde oturan anasına:

-Ana bu hayvan bize daha iş görmez, ne yapıp yapıp genç bir hayvan almamız lazım.

-Alalım oğul alalım ama nasıl alacağız? Elde yok, avuçta yok.

-Bir çaresini bulmamız lazım ana. Tarlaya gideceğiz eşek lazım, bahçeye gideceğiz eşek lazım. Hem bu hayvana da yazık günah, artık yük kaldırmıyor. Ormandan buraya gelince kadar beş yerde düştü. 

-Nereden alacağız ki oğul?

-Ana, ben Zermut’ta Salih Bey’in yanına gideceğim. Ondan bir miktar borç para alırım. Yeni bir hayvan alırız. Ormandan daha fazla odun getirir, Kasabada fırıncılara götürür satar para kazanır, borcumuzu öderim.

-Sen bilirsin oğul. 

-Öyle edeceğim ana, öyle edeceğim.

Yıktığı odunları, daha önce getirdiği odunların üzerine yığdı. Eşeği ahıra çekip yemini verdi. İbrikteki su ile elini yüzünü yıkadı. 

-Acıktım ana yemek bir şey yaptın mı?

-Yok oğul, seni bekledim. Patates haşlarız, turşu ile birlikte yeriz.

-Yine mi patates ana?

-Ne yapayım oğul, et vardı da ben sana güzel bir yahni mi yapmadım?

-Haklısın ana. Patatese de şükür. 

-Bak ne diyeceğim oğul, abilerinden haberin var mı?

-Boş ver onları ana, benim öyle abilerim yok. Fakir fukaranın yolunu kesip elinde avucunda ne varsa zorla alanlar benim ağabeyim olamazlar.

-Sen de haklısın oğul.

-Haklıyım ana, bak biz kıt kanaat geçiniyoruz ama helalinden yiyerek geçiniyoruz.

-Doğru dersin oğul, ben patatesleri hazırlamıştım, ateşe koyum.

-Ben korum ana sen otur.

-Sen bilirsin oğul.

Xxx

Katırcılar Avliyana köyünden geçip Sarbışka’nın altına gelmişlerdi. Paşa, Mahur’un verdiği at ile onları bekliyordu. Mahmut emmi Paşa’yı görünce durdu. 

-Hayırdır Paşa, kötü bir şey yoktur?

-Var Mahmut emmi var, eşkıyaların bugün sizi soyacaklarını duyduk. Onun için sizi bekliyordum.

-Ya öyle mi?

-Filerin Deresinde yolunuzu kesip üzerinizde ne kadar para var ise alacaklar. Ben hem size haber vermeye geldim hem de Komutanı Fethi Bey’in her türlü önlemi aldığını size söylemeye geldim. Ben de Filerin Deresine kadar size eşlik edeceğim.

-Bak sen şu işe?

-Şimdi yola devam edelim. Siz sakın bir şey yapmayın. Hem eşkıyalar yakalanacak hem de paranız kurtulacak.

-Peki Paşa, gidelim öyleyse.

-Gidelim.

Çitikebir köyünün altına gelince iki arı Paşa’nın sağ ve sol omuzuna kondu. Arılara bakan Paşa, e, eşkıyalar artık sonunuz geldi. Hem aldığınız paraları geri vereceksiniz hem de cezanızı çekeceksiniz. Çakıroğlularından Cemil dörtnala hızla yanlarından geçti. Paşa, bizi haber vermeye gidiyor soysuz, ver, haber ver, çok değil biraz sonra hesabınız görülecek. 

Kayış Osman ve diğerleri çoktan Filerin Deresinde pusuyu kurmuşlardı. Cemil’in gelip onlara haber vermesini bekliyorlardı. Fethi Bey, beş jandarma eri ile de kendi pusuyu kurmuştu. Bayır Dağı’nın Çit Deresi ile kavuştuğu yerde söğüt ağaçları arasındaydılar. 

Cemil, hızla gelip atından indi, yaban fundalıkları arkasında pusuya yatan Kayış Osman ve diğerlerine kervanın yolda olduğu haberini verdi.

-Tamam Cemil, sen yoluna devam et, yolda hiç durma, biz buradan Sofra Taşına çıkıp Ali Düzünde buluşacağız.

-Oldu abi ben geçiyorum.

-Durma git.

Gavur Dağı eteklerinden doğup, Abdal Musa Tepesinden de gelen sularla birikerek Harşit Çayı’na kadar akan Çit Deresi de sanki bugün bir sessizliğe bürünmüştü. Her zaman gürül gürül akan dereden bugün su akmıyor gibiydi. Olacaklara tanık olmak için o da sessizdi. 

İki leylek ise havada dönüp dolaşıyordu. Kah alçalıyorlar kah da daireler çizerek yükseliyorlardı. Başları yere eğik şekilde dönüp duruyorlardı. Havaların ısınması ile her yıl gelerek Gelincik Taşlarının en yükseğine yuva kuran leylekler de bugün bir başka uçuyorlardı. Onlar da olacakları görmek için yuvalarına gitmeyip dönüp duruyorlardı. 

Askerleri ile pusuya yatan Karakol Komutanı Fethi Bey, yavaş ve duyulur sesle son talimatları veriyordu:

-Mecbur kalmadıkça ateş edilmeyecek. Ben emir vermeden kimse ateş etmeyecek. Zaten onlara arılar gerekeni yapacak. Paşa da katırcılar ile birlikte geliyor. Ben, eşkıyalara ‘dur’ dedikten sonra ortaya çıkıp silahlarınızı onlara çevireceksiniz.

Gerçi arılar bize iş bırakmayacak ama yine de biz tedbirli olacağız.

Paşa’nın Petekliğinde ise on beş kovandan büyük uğultular geliyordu. Arıların oğul vermesi sırasında gelen uğultu da bugün başkaydı. On beş kovanın önü arıdan görülmüyordu. Havada uçan arıların ise haddi hesabı yoktu. Bir anda kovandan çıkan arılar karabulut gibi Çitikebir köyünün üzerine doğru aktı.

Mahur ise hep Paşa’yı düşünüyordu. Eşkıyaların yakalanması gerekiyordu ama Paşa da kendisini tehlikeye atmıştı. Ya arılar o anda orada olmaz da ateş ederlerse? 

-Ne dersin ana bugün eşkıyalar yakalanır mı?

-İnşallah kızım. İnşallah yakalanır da herkes rahat eder.

-Paşa’ya bir şey olur mu ana?

Hanımağa, anlamazlıktan gelerek:

-Ne dedin kızım?

-Hiç ana, yakalasalar eşkıyaları da kurtulsa şu garibanlar.

-Öyle güzel kızım.

Hanımağa, kızının sözü değiştirmesi, sorduğu soruya cevap vermemesi Paşa’yı düşünmesine çok sevinmişti. Bu kız Paşa’yı seviyor ama hiçbir şey belli etmiyor. Hele şu eşkıyalar yakalansın, bunlara şanlarına yakışır bir düğün yaparız.

Muhtar başta olmak üzere köyün tüm erkekleri köy meydanında toplanmıştı. Herkes dizlerini kırmış gelecek olan iyi haberi dört gözle bekliyordular. 

-Ne dersin muhtar bugün bu iş biter mi?

-Biter Çavuş emmi, biter.

-Şunları hayırlısı ile yakalayıp kodese tıksalar herkes rahat edecek.

-Edecek Çavuş emmi.

Paşa’nın Petekliğinden köyün üzerine doğru karabulut gibi akan arılar meydanda toplanan köylülerin üzerinde dönüp duruyorlardı. Köylüler başlarını yukarıya dikmiş arıların havada dönüşünü seyrediyorlardı.

-Bu arılar da neyin nesi muhtar?

-Bilemem.

-Nasıl bilemesin, sen muhtar değil misin?

-Muhtarlığı bir daha ki seçimde sana verelim Çavuş Emmi. Ben de sizin gibiyim, arıların nereden geldiğini bilmiyorum.

-Evlere girelim, bunlar üzerimize çullanırlarsa hepimizi öldürürler.

-Sen git istersen Çavuş emmi. Onlar bize bir şey yapmaz. Yapsalardı şimdiye çoktan yaparlardı.

Bir süre daha köylülerin üzerinde dönen arılar, Filerin Deresine doğru akıp gittiler.

-Şimdi de nereye gittiler muhtar.

-Savaşa.

-Ne savaşı?

-Muhtar ile Çavuş emminin savaşı.

-Sen benimle alay mı ediyorsun?

-Yok Çavuş emmi, seninle alay eder miyim, babam yaşındasın.

-Yok yok alay ediyorsun.

-Bir sus daha emmi, bak senden başka konuşan var mı?

-Biz buraya niye toplandık ki?

-Seni kimse çağırmadı Çavuş emmi, istersen evine git.

-Ben evime gidiyorum.

-Hele şükür.

-Ne dedin?

-Bir şey demedim Çavuş Emmi.

(Devamı var)

YORUM EKLE