Paşa'nın Petekliği (40)

Ay, Esirahdos’tan batmak üzereydi. Gece ilerledikçe hava daha da soğuyordu. Karzal’daki asırlık ceviz ağacındaki gece kuşunun sesinden başka ses duyulmuyordu. Halilli Mahallesinde Enver’in çoban köpeği zaman zaman havlıyordu. Bayır Dağının hemen karşısında evi bulunan Enver, köpeğini çok saldırgan olması nedeniyle sürekli bağlı tutuyordu. 

Paşa Osman, adımlarını kararlı atıyordu. Amacı Süleyman’ı bu huyundan vazgeçirmekti. Babasından kalan bahçede elma ağacının altında oturan Süleyman beş el daha ateş etti. Alaman beşlisinin çıkardığı sesten iki elma yere düştü. Süleyman, düşen elmayı aldı, yemeye başladı. Paşa Osman’ın yaklaştığından habersiz ikinci elmayı da yedi. Ellerini ovuşturdu. Silahına beş mermi daha yerleştirdi. Tam ateş edecekti ki:

-Silahını yere koy, ellerini başının üstüne. 

Süleyman, aldırış etmeden daha önce yaptığı gibi Alaman beşlisini Paşa Osman’ın oturduğu mahalleye yukarı çevirdi, arka arkaya ateş etti. Bayır Dağında silah sesleri bir kez daha yankılandı.

-Silahını yere, ellerini başının üstüne koy dedim.

Süleyman silahı ile ayağa kalktı. Yavaş yavaş Paşa Osman’a döndü:

-Bak Paşa Osman, benim seninle bir işim yok, benim işim senin oğlun olacak olan o mağara adamı ile, var git işine oğlun gelsin.

-Sana dediğimi yap evlat, yoksa sonu senin için iyi olmaz.

-İyi olmayacak olan ne Paşa Osman? Asıl sen silahını yere ellerini aşının üstüne koy!

Bir an duraklayan Paşa Osman, sesi hemen tanıdı. Yıllardır arayıp da bir türlü bulamadığı, daha sonra da öldüğü haberi gelen Kayış Osman’ın sesinden başka değildi. 

-Paşa Osman, Kayış Osman’ın dediğini yap, yoksa ateş edeceğim.

Konuşan ikinci sesi de tanıdı. Tonyalı Süleyman’ın abisi Temel’in sesiydi. 

-Seni de tanıdım Tonyalı Temel. Tonyalılar mert insanlardır ama nedense sen çürük çıktın. 

-Bırak şimdi laf yapmayı da silahını yere bırak. Bak ne yüksek elma ağacı var, seni elma yemeye ağaca çıkaracağız. Silahını yere at.

-Yüreğin yetiyorsa gel al Ermeni uşağı. Ben cephede Tonyalı kardeşlerimle savaşırken, sen Ermenilerle iş birliği yapıyordun. Çok Tonyalı kardeşim gözlerimin önünde şehit oldu. Ulan, ben sana pabuç mu bırakırım, soysuz? Ya sen Kayış Osman? Siz ancak zavallıların, garibanların ekmeğine çöken, karısını kızını dağlara kaldıran şerefsiz, gebermedin. İyi ki gebermedin, benim ellerimle gebereceksin.

-Çok konuştun. Çakıroğlu, bağla ellerini.

-Babamın ellerini bağlayacak adam daha anasından doğmadı. 

Bir an sessizlik oldu. Guguk kuşu arka arkaya üç kez öttü. Başka ses duyulmuyordu. 

-Bak sen şu şansa biz bir Paşa ararken, iki Paşa oldu. Ne kadar şanslıyız. Üçe karşı iki.

-Yanlışın var Kayış Osman, dörde karşı üç. Atıl Pençe, atıl Keleş!

Pençe Kayış Osman’a, Keleş ise Tonyalı Temel’e saldırdı. Yüzükoyun düşen Kayış Osman ile Tonyalı Temel neye uğradıklarını şaşırdı. 

-Paşa Osman emmi, dedi Süleyman, benim ne seninle ne de Paşa ile bir sorunum yok. Bu soysuzlar beni tehdit ettiler. Seni ve oğlunu tuzağa düşürmek için plan kurdular, o planı da bana uygulattılar. Eğer dediklerini yapmasaydım hem anamı hem de beni öldürecektiler. Zorla tarlalarımızı sattırdılar. Parasını ise bunlar aldılar. Bereket versin son tarlamızı alan çıkmadı da elimizde kaldı. Anamı da inandırmak için, abilerimin öcünü alacağım Paşa’dan dedim. Aslında öyle bir niyetim yoktu, hep bunlar yaptırdı bana. İşte silahım al, bir daha da elime almayacağım.

-Seninle sonra konuşacağım Süleyman, hele şu itlerin işini halledelim, oturur konuşuruz. Şimdi o ipi al bunların ellerini sıkıca bağla, oğluna dönerek, ben sana arkamdan gelme demedim mi?

-Seni gecenin bu vaktinde yalnız bırakacağımı nasıl düşünürsün baba? 

-Sağol evlat.

Elleri sıkıca bağlanan Kayış Osman ile Tonyalı Süleyman’ı Jandarmaya teslim etmeye gelmişti sıra. 

-Sizleri bu gece burada gebertirdim ama o kirli kanınızla ellerimi kirletmek istemiyorum. Varın darağacında sallanın. Sizin de cezanızı devlet verecek. 

Paşa ve Süleyman’a dönerek:

-Bu gece de uyku yok bize. Haydi bakalım, doğru kasabaya, bu itleri de teslim edelim.

-Sen gelme baba ben Süleyman ile teslim eder döneriz.

-Olmaz oğul, birlikte gideceğiz. Yalnız bir fener almamız lazım, ay battı batacak. Karanlıkta gidemeyiz.

-Ben evden alıp geleyim emmi.

-Durma hemen al da gel.

Süleyman ayrılınca, Paşa ikirciklendi:

-Baba, bize tuzak kurmasın, gider de gelmezse?

-Gelecek oğul, ben adamın niyetini konuşmasından anlarım. 

Kısa bir süre sonra Süleyman gaz feneri ile geldi. Orta mahalleden Kader Ahtı Deresine indiler. Köyün mezarlığını geçtikten sonra Çit Deresi köylerinin kullandıkları yolda Paşa Osman ile Süleyman önde Paşa ise arkada kasabaya doğru yürüdüler. 

Kasaba ise yeni bir güne uyanıyordu. Sabah namazını camide kılan kasabalılar, Ali Osman ile Hacı’nın kahvehanesine geliyorlardı. Gün ilerledikçe, çarşı içerisinde dükkanları bulunanlar da dükkanlarını açıyordular. Kahveci Ali Osman, Kurt İsmail’in sandalyesini dükkanının önüne koyup oturmasını bekliyordu. Öyle de oldu, dükkanını açan Kurt İsmail, içerden aldığı ağaç sandalyesinin kapısının önüne koydu. Ali Osman ise hemen çayını götürdü. 

-Bugün geç açtın.

-Hatun biraz rahatsız Ali Osman.

-Geçmiş olsun, önemli değildir inşallah.

-Bilmiyorum, her tarafım ağrıyor diyordu.

-Üşütmüş olabilir.

-Onun için geç kaldım. Sen çayımı bitirdiğimde bardağı almaya gelirken yine çay getir bana.

-Olur.

-Çapulacı Hüseyin de açmadı.

-Hee, o da bugün geç kaldı.

-Bak da açtığında ona da çay götür.

-Götürürüm.

-Parasını benden al, bilirsin o parayı sever.

-Sevmesin de ne yapsın, sabahtan akşama kadar el alemin yırtık lastiklerine yama yapıyor.

-Ne yapacaksın, ekmek parası. O bizden daha iyi kazanıyor. Millet alıştı lastikleri yamatmaya biz de lastik satamıyoruz.

Kurt İsmail ikinci çayını bitirmek üzereyken, Paşa Osman çarşı girişindeki Hayri Ağanın hanından arkasında Kayış Osman, Tonyalı Temel, Paşa ve Süleyman ile girdi. 

Kasabalılar, başlarını onlara çevirdiler. Yavaş yavaş ayağa kalktılar. 

-Bu Paşa Osman değil mi?

-Evet.

-Arkasında iki kişi elleri arkadan bağlı.

-Bağlı.

-Kim bunlar?

-Bilmem.

-Allah Allah.

-Daha aradan bir gün geçmedi, yeniden iki kişi daha yakalamış.

-Paşa Osman bu yakalar mı yakalar.

-Hala eşkıya mı kaldı?

-Kaldı demek.

Paşa Osman, ayakta kendilerinden gözünü ayırmayanlara selam verdi. Selamı büyük bir saygıyla alan kasabalılar meraklı gözlerle soru sorar şekilde bakıyordular. 

-Meraklanmayın, iki soysuz daha kalmış, onları da yakaladık, jandarmaya teslime götürüyoruz.

-Hele gel çay iç.

-Sağ olun, bunları bir an önce başımdan defedeyim, çayınızı içerim.

Sağa sola selam vererek, kemer köprüye aşağı yürüdü. Kasaba caddesi her zamanki gibi yine tozlu ve çakıllıydı. Köprüyü geçip Hükümet konağına yöneldiler. Paşa Osman’ın iki eşkıya yakaladığı çoktan karakola ulaşmış, jandarma ekipleri kapıda onu bekliyordu.

Ahşap hükümet konağına gelince durdular. Fethi Komutan her zamanki gibi selamını verdi.

-Hoş geldin komutanım.

-Hoş bulduk, al şu iki soysuzu.

-Emredersiniz. Asker alın ve doğru nezarethaneye götürün.

-Paşa, sen Süleyman ile Hacı’nın kahvesine geçin, ben de ifademi verip geleceğim, beni orada bekleyin.

-Peki baba.

Paşa Osman Fethi Komutan ile ahşap binanın merdivenlerini çıkıp makam odasına geçtiler. Yaşadıklarını anlattıktan sonra, askerin daktilo ile yazdığı ifadesini imzaladı.

-Bana müsaade komutan. Büyük söz olmasın ama dünya yıkılsa umurumda değil. Mağarama gidip güzel bir uyku çekeceğim.

Xxx

-Paşa Osman iki eşkıya daha yakaladı! Paşa Osman iki eşkıya daha yakaladı!

Çocuktan al haberi derler ya yine öyle oldu. Meydana inen çocuklar yine aynı şeyi yineliyordular:

-Paşa Osman iki eşkıya daha yakaladı! Paşa Osman iki eşkıya daha yakaladı.

Çocukların bağırtılarını duyan Mahur, hemen Paşa Osman’ın konağına koştu. Kapıyı hızlı hızlı vurdu. Açan olmadı. Bir kez daha hızlı hızlı yumrukladı, yine açan olmadı. 

-Anlaşıldı, baba oğul birlikte gittiler.

Hızla dönüp eve geldi. Anası Hanımağa da meraklanmıştı:

-Ne oldu kızım?

-Ana duymadın mı çocukların bağırtısını Paşa Osman emmi iki eşkıya daha yakalamış. Paşa da yok. Birlikte mi gittiler acaba?

-Ne bileyim kızım.

-Kapılarını yumrukladım ama açan olmadı.

-Demek ki birlikte gittiler.

-Ne oluyor ana, bu eşkıyaların sonu gelmeyecek mi?

-Gelmez kızım, her zaman, her yerde eşkıya vardır. 

-Bu nasıl iş, yakala yakala bitmiyor.

-Bitmez. Hele bir inelim meydana bakalım, muhtar ne diyecek?

-Kapıyı kapattılar. Birlikte meydana indiler. Çavuş Emmi ile karşılaşınca:

-Nasılsın çavuş emmi? Yine eşkıya yakalanmış.

-Evet çocuklar bağırdı da haberimiz oldu, Paşa Osman yakaladı.

-Akşam birlikte çay içtik bir şey söylemedi.

-Paşa Osman bu ne zaman nerede ne yapacağını kimse bilemez.

-Öyle öyle.

Köy meydanı kadın erkek çoluk çocuk yine doluydu. Muhtar Karakelle İhsan, yine her zamanki gibi mutluydu. Nasıl mutlu olmasın ki iki eşkıya daha yakalanmıştı.

-Komşular, son iki eşkıya daha Paşa Osman ve oğlu Paşa tarafından yakalanmış jandarmaya teslim edilmiştir. Paşa Osman’a tuzak kurayım derken eşkıyalar tuzağa düştü. Çakıroğlu Süleyman’ı da onlar kışkırtmıştır. Bundan sonra bir daha geceleri ateş etmeyecektir. Herkes geceleri rahat rahat uyuyabilecek. Şimdi herkes işinin başına geçsin.

(Devamı var)

YORUM EKLE