Çamur Dağının Kızı (21)

Jandarmalar Kalas Halil’in oğlu Selim ile Çolak Mustafa’nın oğlu Bekir’i evlerinden alarak Çemiş Hasan’ın kahvehanesine getirdiler. Selim ve Bekir’i gören köylüler homurdanmaya başladılar. Şunları bir elimize verseler de iyice benzetsek diye birbirlerinin yüzlerine bakıyordular. Muhtar İsmail homurtuların farkındaydı. Hepsinin üzerinde gözlerini gezdirerek “sakin olun” dercesine baktı. Selim ve Bekir, Karakol Komutanı Necdet’in önüne getirildiler. Hala yedikleri yumruğun yeri belli oluyordu. Bacaklarından yedikleri kurşun yarası ile topallıyorlardı. Acı içerisindeydiler.

-Oğlum şunlara sandalye ver.

İki sandalye komutanın önüne getirildi. 

-Oturun.

Selim ve Bekir, yaralı ayaklarını öne uzatarak oturdular. Komutan eğildi, yüzlerine yedikleri yumruk izine baktı.

-Kimden dayak yediniz?

Kalas Halil’in oğlu Selim:

-Kimseden yemedik komutanım, ayı yaptı.

-Ayı mı?

-Evet, dedi Bekir.

-Ulan sizin karşınızda çocuk mu var, kimi kandırıyorsunuz?

-Vallahi billahi ayı yaptı.

-Sus. Allah’ın adını ağzına alma. Bana doğruyu söyleyin. Yoksa ömrü billah sizi kodesten çıkartmam.

-Bize de ayı yaptı dediler komutanım, dedi muhtar İsmail.

-İnandın mı?

-Ne inanması, bal gibi yalan söylediler. Palakları ile olan ayıyla karşılaştık dediler, üstlerinde başlarında zerre kadar ne bir çizik vardı ne de üst ve başlarında yırtık. 

-Şeytan Boğazında öğretmen Cemal’in yolunu kestiniz değil mi?

Ne Selim de ne de Bekir de tık yoktu, devamlı önlerine bakıyorlardı.

-Kaldırın başlarınızı, gözlerimin içine bakın. Bir öğretmenin, bir devlet memurunun yolunu nasıl kesersiniz?

-Oldu bir kere komutanım, hata yaptık, dedi Bekir.

-Utanmadan bir de hata yaptık diyorsunuz. Silahla yol kesmenin cezasını biliyor musunuz? Kestiniz de ne oldu? Ulan birer yumrukta yere serdi ikinizi de. Şansınız varmış ki, ikinci yumruğu vurmadı, yoksa eşek cennetini boylardınız. Bacaklarınıza ne oldu peki?

-Düşünce yaralandık.

Kahvehanede yeniden homurtular başladı. Muhtar, “susun” dercesine herkese bir kez daha göz gezdirdi. Şalak Hamdi ansızın ayağa kalktı:

-Komutanım!

Gözler ona çevrildi. Kahvehanedekiler ne diyecek diye merakla ona baktılar. Muhtar İsmail, kaşlarını çatarak Şalak Hamdi’ye baktı.

-Söyle!

-Bunlar var ya bunlar!

-Bunlar köyümüzde kızlarımıza laf atıyorlar. Şikayetçiyim.

-Bak sen. Ulan utanmıyor musunuz komşularınızın kızlarına laf atmaya? Ne diyor Şalak Hamdi, doğru mu?

Cevap veremediler, başlarını salladılar. Muhtar İsmail, “Şalak Hamdi iyi toparladı, bir anda korktum gerçeği söyleyecek diye” geçirdi içinden.

-Söyleyin, bacaklarınızda ne var?

-Yara var komutanım, dedi Bekir.

-Ne yarası?

-Bıçak yarası, dedi muhtar.

-Anlamadım, bıçak yarası mı?

-Evet.

-Nasıl yani birisi mi bıçakladı bunları?

-Evet.

-Kim?

-Kadrinur ana.

-Nasıl yani bir kadın mı bıçakladı bunları?

-Evet, ahırda kızı Zeynep’e saldırdılar. O da ekmek bıçağını alarak kızını kurtarmaya gitti. Kaçarlarken bıçakladı onları.

-İkisini de mi? Hem de bacaklarından.

-İkisini de hem de bacaklarından.

-Açın göreyim şu yaraları.

-Açmasınlar komutanım, çok kanları aktı, yaralarını temizleyip sardım, açarlarsa yeniden kanar. Yaraları henüz taze.

-Desene bunların suç dosyası çok kabarık. Silahla yol kesme, haneye tecavüz. Çok yatar bunlar içerde muhtar.

-Yatsınlar komutanım, belki akıllanırlar, muhtar Kadrinur ananın silahla yaraladığını söyleyemedi. Komşularına baktı, onlar da başlarını sallayarak onayladılar. Kahvehanenin kapısı açıldı. Öğretmen Cemal içeri girdi. “Selam” verdi.

-Çemiş Hasan senin çayını içmeden eve gitmek istemedim. Bayağı yoruldum, bana hemen çay ver.

Karakol Komutanı Necdet’i fark edince durakladı. Onun tam önünde Şeytan Boğazı’nda yolunu kesen Selim ile Bekir oturuyordu.

-Komutanım, hoş geldin. Hayırdır?

-Hoş bulduk Cemal öğretmen. Senden dayak yiyenlerle konuşuyoruz.

-Benden dayak yiyenler mi?

-Evet.

-Bunlar mı?

-Bunlar.

-Yanlışın var komutan, benim yolumu kimse kesmedi.

-Öğretmen bey, görenler var.

-Yanlış görmüşler komutanım.

Muhtar İsmail, Çemiş Hasan ve kahvede bulunanlar, öğretmenin söylediklerine şaşırdılar. 

-Ben öğretmenim komutan, ben sadece çocukları değil, büyükleri de eğitmek görevim vardır, bilirsin.

-Bilirim, iki yumrukla da iyi bir eğitim olmuş.

-Oldu mu dersin?

-Oldu oldu baksana sütü dökmüş kedi gibiler.

-Şikayetçi misin diye sorarsan, ben kimseden şikayetçi değilim. Öğretmen şikayet etmez komutan eğitir.

-Eğer bu iki salağı eğiteceğim dersen, bunlar senden daha çok yumruk yerler.

-O da bir eğitim yöntemi. Laftan anlamayanın hakkı kötektir der eskilerimiz.

-Peki sen bilirsin, jandarmalara dönerek, alın evlerine götürün. Arama yapın tüfek, tabanca, mermi ne bulursanız alın. Takip edilecekler, on gün evden çıkmayacaklar.

-Emredersiniz.

Jandarmalar Selim ve Bekir’i kahvehaneden çıkardıktan sonra Çemiş Hasan çayları tazeledi. Komutan Necdet, köylülerin yaşananları kapatmak istediklerini hatta buna öğretmen Cemal’in de dahil olduğunu anladı. 

-Demek bu iki zibididen kimse şikayetçi değil.

-Öyle görünüyor, dedi muhtar, onlar olacak kadar oldular. Akıllanmazlarsa sadece öğretmenin yumruğu kuvvetli değil, bizim Çemiş Hasan’ımız da var, değil mi Çemiş?

-Sen ne dersen doğrudur muhtar.

-İyi benden günah gitti, ben silahlarını alır gider yedi emine teslim ederim, sizler ne yaparsanız yapın.

Xxx

Zeynep, evde annesi Kadrinur kadınla yalnız değildi. Köyün yaşlı kadınları ana kızı yalnız bırakmadılar. Mabeyinde yanan sobanın her iki tarafına yapılmış peykelerin üzerinde oturuyorlardı. Zeynep, gelen komşulara çay ikram ediyor ama pek konuşmuyordu. Hala yaşadığı olayın kendisine verdiği şoktan bir türlü kendini kurtaramıyordu. Kadrinur ana da öyleydi. 

-Üzülme dedi muhtarın karısı, ucuz atlattınız. Kızına bir şey olmadı ya.

-Üzüldüğüm neden gebertmedim onları, ona üzülüyorum. Fırsat elime geçmişken…

-Katil mi olacaktın Kadrinur hatun? Çok şükür canınız sağ, kızında da bir şey yok.

-O durumu bir de gel bize sor. Bu köyde durmak bize haram o iki it yaşadıkça.

-Öyle dersin de karakol komutanı bugün gelmiş ifadelerini almış, on gün ev hapsi vermiş onlara. On gün evlerinden çıkamayacaklar. Her ikisinin de kapısına ikişer jandarma yerleştirmiş. Ne kadar silahları varsa toplayıp almış.

-Sadece senin verdiğin yara değil, Cemal öğretmenin yolunu kesmişler Şeytan Boğazı’nda. Cemal öğretmen her ikisini de birer yumrukta yere serip yoluna devam etmiş.

Cemal öğretmenin Kalas Halil’in oğlu Selim ile Çolak Mustafa’nın oğlu Bekir’i dövdüğünü yeni öğrenen Kadrinur ana ile Zeynep, şaşkın şaşkın muhtarın karısına baktılar.

-Nasıl yani, Cemal öğretmenin yolunu mu kestiler?

-He ya, sen duymadın mı?

-Yok?

-Birer yumrukta yere mi serdi onları Cemal öğretmen?

-Evet.

Helal olsun yiğidime. Demek ondan yedikleri yumruk acısını benden çıkarmaya kalkıştılar. Anam zamanında davrandı. Ben de hallederdim ama anamın yetiştiği iyi oldu. Peki bana saldırdıklarını yiğidim duyarsa ne olacak? Kesin yaşatmaz bunları. Duymasa bari. Kesin duyar. Ne yapacağım ben? Ben mi konuşsam onunla? Nasıl diyeyim ki bana saldırdılar, anam yetişti de kurtuldum. Diyemem ki. Herhalde aramızdaki sevgi de sona erer. Bana bakışı değişir mi? Değişmesin yiğidim, bana bir şey yapamadılar. Senin intikamını benden almağa kalktılar. 

Xxx

Gece ilerlemişti. Çemiş Hasan’ın kahvehanesi yavaş yavaş boşanıyordu. Muhtar İsmail, öğretmen Cemal’e:

-Öğretmen bey, kahve boşansın seninle konuşacaklarım var.

-Hayırdır muhtar?

-Hele kahvehane boşalsın. Çemiş sen bize iki çay daha ver.

Cemal öğretmen, muhtarın kendisiyle ne konuşacağını merak ediyordu. Yoksa köyde başka olaylar oldu da benim haberim mi yok. Kalas Halil’in oğlu ile Çolak Mustafa’nın oğlu, öğretmen bizi dövdü diye şikayet etmesinler?

Kahvehane boşandı. Çemiş Hasan üç cay daha alarak geldi. Çaylarından birer yudum aldılar. Cemal öğretmen muhtar İsmail’in gözlerinin içine bakıyordu. Çayını bitiren muhtar, köyde yaşananı olduğu gibi anlattı. Cemal öğretmen dinledikçe kaşlarını çatıyor, yumruklarını sıkıyordu.

-Çok şükür Zeynep’e bir zarar veremediler. Kadrinur kadın zamanında yetişti.

-Evet

-Ha sana iyi bir haberimiz de var.

-Bu köyde güzel haberlerde mi oluyor bu yaşananlardan sonra?

-Oluyor oluyor öğretmen bey oğlum. Bugün Mavrangel’den kırk hayvan yükü odun getirip okulun bahçesine yıktık. İki haftalık odununu da kesip yığdık. Fırsat buldukça kalan odunları da kesip yığacağız.

-Gerçekten buna çok sevindim muhtar. Çocuklar okula tezek taşımaktan kurtulacaklar. 

-Evet, dedi Çemiş Hasan, Sultan kızım da kucağında tezek taşımayacak.

-Muhtar… Bir şey desem, ben tezek kokusuna katlanamıyorum. Parasını versem, Mavrangel’den ben de odun alabilir miyim?

-Sen paradan haber ver öğretmen bey.

Gülerek, kalktılar. Zeynep’e bir şey olmaması, okula odun getirilmesi Cemal öğretmeni mutlu etmişti. Birbirlerini kucaklayıp, “iyi geceler” diyerek evlerinin yolunu tuttular. Ay, Vauk Dağından batmak üzereydi. Dışarısı oldukça soğuktu. Cemal öğretmen adımlarını hızlandırdı. Bir an önce eve varıp tezek de olsa sobayı yakmak istiyordu. Yarınki derslere de hazırlanacaktı. Kaldığı evin kapısını açtı. Tam içeri girecekti ki iki el silah sesi Çamur Dağında yankılandı.   

(Devamı var)

YORUM EKLE