Çamur Dağının Kızı (40)

Gören köylüler arkalarına takılıyordu. Kadın, erkek, çoluk çocuk sayısı gittikçe kalabalıklaşıyor. Kahvehanede bulunan köylüler de dışarı çıkıp kalabalığa karışıyordu. Kimse ne olduğuna bir anlam veremiyordu. Bu saçı sakalı birbirine karışmış adam kimdi, Cemal öğretmenle ne ilişkisi vardı? Hayati de onlara meraklı gözlerle bakıyordu. Gençlerin dışında orta yaş üstü olanları tanıyordu ama ses çıkarmıyordu. Kadrinur ana ile Zeynep de evin önüne çıktılar. Zeynep gözleriyle soru sorar gibi bir Cemal’e bir de saçı sakalı birbirine karışmış adama bakıyordu.

-Kadrinur ana, Zeynep müjdemi isterim, Hayati abimi getirdim.

Neye uğradıklarını anlamadılar. 

-Ne oğlum Hayati mi? Oğlum!

-Abi!

Koşarak sarıldılar. Kadrinur ana oğlunu hasretle öpüyor öpüyordu. 

-Geldim ana.

-Hoş geldin benim aslan oğlum, hoş geldin. Nerelerdeydin bunca senedir?

-Anlatırım ana anlatırım.

Hayati, on yaşında bıraktığı Zeynep’e döndü:

-Sen Zeynep, ne kadar da büyüdün, güzel kız oldun.

-Abim, deyip bir daha sarıldılar. 

Birbirlerine sarılı olarak evin kapısına kadar geldiler. İçeri girerken Zeynep, dönüp Cemal’e baktı, gözlerinde mutluluk okunuyordu. Cemal, “gel” diye işaret etti.

-Ben bekçi Osman’ı getireceğim, abini güzelce tıraş etsin.

-İyi olur, saçı sakalı birbirine karışmış.

-Tamam.

Köylüler bir türlü dağılmıyordu. Çeşminaz ana ile Zeynep’in eve aldıkları üstü başı perişan, saçı-sakalı birbirine karışmış, adeta insan kılığından çıkmış olanın kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Sümüklü Salih, köylülerin arasından Cemal öğretmenin yanına geldi.

-Öğretmenim kim bu?

-Sen de tanımadın değil mi?

-Nasıl tanıyayım, halini görmedin mi? İnsan demeye bin şahit ister.

-Çeşminaz ananın oğlu Hayati.

-Hayati mi?

-Evet.

-Aslan Hayati ha?

-Aslan olduğunu bilmem ama, onun oğlu, tahliye olmuş, aftan yararlanmış.

-Nerede buldun onu?

-Kostan Dağında, az kalsın soğuk ve açlıktan ölecekti.

Köylüler de söyleneni duyunca yavaş yavaş dağıldılar. Sümüklü Salih, soluğu kahvehanede aldı. Kendi hallerinde sohbet eden köylüler, Sümüklü Salih’in hızla kahvehaneye girmesinden bir şeyin olduğunu hemen anladılar. Salih her zaman kara haber habercisiydi. 

-Muhtar, kim geldi biliyor musun?

-Ne bileyim Sümüklü, dışardan gelen sensin?

-Pitirik Saffet’in oğlu var ya?

-He var, ne olmuş, öldü mü? Sen iyi haber vermezsin de.

-Yok muhtar ne ölmesi, geldi.

Herkes şaşırır. Yıllardır haber alınamayan Hayati’nin geldiğine kahvehanedekilerden kimse inanmadı. Sümüklü Salih’in bir abartısı daha olarak değerlendirdiler. 

-Bana bak Sümüklü eğer atıyorsan, seni kardan adam yaparım.

-Ne atması muhtar, Cemal öğretmenle birlikte geldiler.

Köylülerin şaşkınlığı ikiye katlandı.

-Ulan Sümüklü Salih hem atıyorsun hem de Cemal öğretmenle geldi diyorsun.

-Vallahi, billahi gözlerimle gördüm. Hatta tanıyamadım da öğretmene sordum.

-İnandım sana, gel otur da anlat bakalım. Çay ver Salih’e.

Yan masadaki köylüler de muhtarın olduğu masanın etrafında çevrelediler. Sümüklü Salih’in ne anlatacağını merak ediyorlardı. Salih, gelen çaya üç kaşık şeker attı, karıştırdı, derin bir yudum aldı.

-Öğretmene sordum, nerede buldun Hayati’yi diye.

-O ne dedi.

-Kostan Dağında yolun kenarında oturuyordu bitkin bir vaziyette dedi. Önce karnını doyurmuş, sonra da ata bindirip Çeşminaz kadına teslim etmiş.

-Bak sen şu işe.

-Ne olacak şimdi muhtar?

-Ne, ne olacak?

-Zeynep’in sözünü kestiniz ya Cemal öğretmene karşı çıkarsa?

-Ne karşı çıkacak, söz kesilmiş iş bitmiş.

-Umarım öyle olur, dedi Çamur Abbas.

Gece boyu hem kahvehanede hem de evlerde Hayati’nin tahliye olduğu konuşuldu. Kahvehanede Sümüklü Salih’in anlattıklarını, evlerine gelen erkekler eşlerine anlatıyorlardı. Herkes şaşkındı. Ölmüş bir adam nasıl gelir? Herkes onun öldüğünü biliyordu. 

Hayati ise bekçi Osman tarafından bir güzelce tıraş edildi. Yüzü gözü ortaya çıktı. Kadrinur ana oğluna dikkatlice baktı, gözlerinden iki damla yaş süzüldü, “Ya bak yavrumun haline. Aslan gibi, babayiğit Hayati ne hale gelmiş, bir deri bir kemik kaldı” dedi kendi kendine. Sobanın üzerinde büyük kazanla su ısıttı. Kendi yattığı odada banyo yapmak için kullanılan daracık yerin kapağını açtı. Zeynep ile suyu kulplu kazanın kulplarından tutarak yanına koydular.

-Haydi oğlum, soba da güzel yanıyor. İçerisi sıcakken bir güzel banyo ol. Ben de sana temiz çamaşır hazırlayayım. Seslenirsin bana gelir sırtını yıkarım.

-Olur ana, dedi ve kalktı.

Köylüler, öğretmenin tayininden sonra kendilerine yeni bir konu bulmuşlardı. Çeşmede, yolda, ayak üstü, fırında, ahırda artık “Aslan” lakaplı Pitirik Saffet’in oğlu Hayati konuşuluyordu. Dedikodulara en fazla merak salan da çeşme başında bir araya gelen kızlardı.

-Hayati abi, Zeynep’i öğretmene vermez.

-Nedenmiş o?

-Ben söylüyorum, vermez.

-Verir.

-Vermez.

-Söz kesilmiş, yüzük takılmış, iş bitti.

-Olsun.

-Ha anladım, Zeynep’i Hayati öğretmene vermeyecek, öğretmen de ne yapsın başka biriyle evlenecek, o da ben mi olayım diyorsun Sümüklü Salih’in kızı?

-Bak, Gülizar abla benden büyüksün, kalbini kırmak istemiyorum. Benim gönlüm öğretmende olsaydı onu Zeynep’e kaptırmazdım.

-Sen onu külahıma anlat.

-Niye ağzınızı yoruyorsunuz kızlar, söz kesilmiş, yüzükler takılmış. Bundan sonrası düğün, boşuna konuşup da çenenizi yormayın, dedi Şerife.

Gece geç saatlere kadar konuşulan Pitirik Saffet’in oğlu Hayati, sabah kahvaltılarında da devam etti. Hayati evinden çıkıp kahvehaneye gidinceye kadar köyde konuşulacak tek konuydu. Osman usta ise oğluna öğrenciler için aldığı tırnak makası, merhem ve sabunları sordu.

-Baba, geldiğim günden beri bakıyorum, çocukların tırnakları sağlıklı olarak kesilmiyor. Avuçlarının içleri bir inşaat işçisinin elleri gibi hep çatlamış. Temiz yıkamıyorlar. 

-Dünyanın parasını verdin bunlara, evleneceksin, paranı böyle harcama.

-Önemli değil baba, birkaç kabımız eksik olsun.

-Sen bilirsin oğul, iyi de yapıyorsun. Çocuklar ne alırsa küçük yaşta alırlar. Çeşminaz yardım etsin sana okula götürürken.

-Öyle yapacağız baba.

Cemal öğretmenin aldığı malzemeler bir torbanın içine konuldu. Çeşminaz torbayı sırtına vurup abisi ile okulun yolunu tuttular. Sobanın birini Cemal öğretmen diğerini ise Çeşminaz yaktı. Öğrenciler yavaş yavaş okulun önünde toplanıyordu.

Kız kardeşi ile birlikte dışarı çıktılar.

-Abi ben gidiyorum, yapacak başka bir şey var mı?

-Yok Çeşminaz sen git. Ben de öğrencileri içeri alayım.

Xxx

Bu sabah kahvehaneyi Çemiş Hasan açtı. Bir sabah kendisi bir sabah Çamur Abbas açıyordu. Önemli işler dışında sırayı atlatmıyorlardı. Önce çay kazanının altını yaktı. Sıra sobaya gelmişti. Akşamdan sobanın kenarına hazırlanan odunları güzelce yerleştirdi. Hemen alışsın diye odunların önüne birkaç parça çıra yerleştirdi. Elinde tuttuğu çırayı muhtar çakmağı ile yaktı. Odunların önüne yerleştirdi. Sobanın kapağını hafif aralık bıraktı. Masaların üzerini ıslak bir bezle sildi. Odunların tutuştuğunu görünce sobanın kapağını kapattı. Kaynayan çay kazanındaki suyla çayı demledi. Sobanın yanındaki sandalyeye oturdu. Cebinden çıkardığı tabakadan sigarasını sardı. Yanından eksik etmediği çakmağı ile yakıp derin bir nefes aldı. 

Çamur Dağından yükselen güneş yavaş yavaş kahvehanenin içine de alıyordu. Kapıyı açtı, köye göz gezdirdi. Sonbaharda ektikleri ekinler yavaş yavaş yeşeriyordu. Her geçen gün köy daha bir yeşilliğe bürünüyordu. Bekçi Osman’ın köy aşağı gittiğini görünce seslendi:

-Bekçi başı nereye sabah sabah? Çayı demledim gel hele bir çay iç de öyle gidersin gideceğin yere.

-Yok, Hasan abi bir an önce gitmeliyim.

-Gel hele gel, ben de daha çay içmedim, birlikte içelim gel.

-Kırmayayım seni Hasan abi, olsun içelim.

Sobaya yakın bir masaya otururlar. Soru sorarcasına bekçi Osman’a bakıyordu Çemiş Hasan. Bakışların farkına varan Osman:

-Hayırdır Hasan abi bir şey mi soracaksın?

-He, akşam Hayati’yi tıraş etmişsin, nasıl durumu, bir şey anlattı mı?

-Ne anlatması, adam bir deri bir kemik kalmış. Tıraş ederken yüzünü kesmemek için şıpır şıpır ter döktüm. Zavallı Aslan Hayati oldu karga Hayati. Cemal öğretmen anlattı, Kostan Dağında neredeyse acından ölecekti. Ekmek istemiş öğretmenden. Yarım ekmekle bir avuç zeytini anında yemiş. 

-Vay garibim. Çok iyi insandı. Hiç mi konuşmadı.

-Beni bile tanımadı.

-Deme?

-Anası bile zor tanıdı onu.

-Vah vah.

-Cemal öğretmenin anlatmasına göre Erzurum Cezaevinden Çorum Cezaevine yollamışlar onu.

-İyi çıktı oradan.

-Çıkmazdı da af çıkmış, aftan yararlanmış.

-Ne ise Kadrinur hatun yemez yedirir oğluna iyi bakar onu kısa sürede toparlar.

-İnşallah ama kolay olmayacak Hasan abi. Ne ise ben kalkayım. Öğretmen haber yollamış, okula gelsin diye.

-Gene bir isteği var mutlaka köylüden. Bırakmayacak ki köylüler rahat etsin. Bizim fakirhane de kazansın.

-İyi kazanıyorsunuz Hasan abi, köylük yerde bundan iyisi can sağlığı.

-Orası da doğru.

(Devamı var)

YORUM EKLE