Çamur Dağının Kızı (58)

Vali Cezmi Bey ile beraberindekiler ayrıldıktan sonra, okula giden çocuklar Cemal öğretmenin çevresini sardılar. Öğretmenlerinin iyi olduğunu görmekten büyük mutluluk duyduklarını ona teker teker sarılmakla gösterdiler. Cemal’in yanından ayrılmıyorlardı. 

Koca Çavuş Dede, uzun süre Cemal öğretmeni ve ona büyük sevgi gösterileri yapan çocukları izledi. O da yaşanılanlardan çok memnundu. Öğretmene bir şey olmadan on torba toprağı taşımasından mutluydu. Karısı Koca Zülfiye Anayla göz göze geldi. 

-Ben tanıdım Vali Beyi Koca Çavuş.

-Nasıl tanıdın?

-Konuşmasından.

Muhtar İsmail yanlarına geldi. Sabahtan beri kuru sandalyenin üzerinde oturuyorlardı. 

-Ana, eve gidelim devamlı burada oturmaktan yorulmuşsunuzdur.

-Yok, dedi Koca Çavuş Dede, sen bizim Zülfikar’a söyle muhtar gelsin, bizim bu saatten sonra yerimiz evimizdir. Köylülerimiz gönüllerince eğlensinler. Çimento almaya gitmeden bir gün önce bizim de haberimiz olsun. Bizimkiler de gelsin sizinle.

-Sağol dedem.

-Yolla Zülfikar’ı biz gidelim.

-Nasıl istersen dedem.

-Siz de gençleri kendi hallerine bırakın, davul zurna çalsın, gönüllerince eğlensinler.

-Öyle yapacağız dedem, bizden bir isteğin var mı?

-Yok muhtar, vali beyin de gelişi iyi oldu, köyümüz çamurdan kurtulacak.

-Evet dedem.

Zeynep ile Çeşminaz yan yanaydılar. Zeynep’in gözü Cemal’de, Çeşminaz’ın ise muhtarın oğlu Ömer’de idi. Konuşmadan ayakta duruyorlardı. Zeynep, Cemal’in her halini izliyordu. Yorgunluğu ve hamlığı her halinden belli oluyordu. Ömer ise Cemal’in yanından ayrılmıyordu. 

Koca Çavuş Dede ve karısını yolculayan muhtar İsmail, Osman usta ve Hayati ile Çamur Abbas’ın kahvehanesine geldiler. Çemiş Hasan’ın getirdiği çaylarını içtiler.

-Hele tazele Çemiş Hasan, bugün ne gündü ama.

-Öyle oldu muhtar. Ama hepimiz mutluyuz. Töre kalktı, artık dışarıya kız verip dışarıdan rahatça kız alabileceğiz. Seven sevene kavuşacak.

-Evet Hayati.

Muhtar ikinci çayından bir yudum daha aldıktan sonra Osman ustaya döndü:

-Usta, söyle bakalım. Havuz bitti. Harkı da bitti. Eline sağlık. Çok yoruldun, sıkı çalıştın. Bizim avara kasnakları da iyi çalıştırdın. Vali Bey çimentomuzu verecek. Ne dersin şu köy içi betonu da dökebilir misin?

-Dökme dökerim ama benim köye gitmem lazım. Hanımı götüreceğim. Cemal’in de bir işi kalmadı. Okullar yaz tatiline girdi. Sağlığı biraz sarsıldı. Köye götüreyim, dinlensin. Kendini toparlasın.

-Olur usta ama daha gelmeyecek misin?

-Gelmeyeceğim demedim. 

Onları dinleyen Hayati:

-Maşallah delikanlı, babayiğit ve eğitimli bir insan yetiştirdin usta. Cemal’i çok beğendim. Çalışkan ve her şeyden önce çok da dürüst.

-Sağol Hayati. 

-Bana bir şey söyle usta. Ne zaman gelebilirsin?

-On günden önce gelemem muhtar. Köyde de biraz işlerimiz var.

-Sen on gün dedin ben on beş diyorum usta. Yarından itibaren Çamur Dağından toprak taşınacak, kadınlarımız ve kızlarımız gudu yapımına başlayacaklar. Gudu yapım zamanı geldi.

-Tamam siz de kendi işlerinizi bitirirsiniz. Çimentoyu vilayetten alırsınız. Çakıllı kumu da taşırsınız. Bana haber yollarsınız. 

-Tamam usta, hazır elimizde fırsat var iken değerlendirelim.

Muhtar, elini cebine attı. Çıkardığı parayı saydı. Osman Ustaya uzattı. 

-Azdan az çoktan çok usta. Kabul buyur.

-Ne parası muhtar?

-Havuz ve harkın yapılış parası.

-Koy o parayı cebine. Bana yaptığım havuzu yıktırma. Aramızda para konusu geçti mi?

-Yok usta.

-O halde o ne oluyor? O parayı sakla.  Yarın okullar açıldığı zaman çocuklara defter, kalem, kitap, lastik alırsın.

-Olmaz usta.

-Bana sözümü tekrarlatma muhtar. Biz de artık bu köylü sayılırız. 

-Çok sağ ol usta. Gökten yağsın yerden toplayasın. Düğün yapacaksın, para lazım olur sana usta.

-Paramız var muhtar. Dert etme.

Xxx

-Ömer, gel bizim evin önündeki çardağa gidelim. Çeşminaz çay yapsın bize birlikte içelim.

-Olur, dedi sevinçle. Çeşminaz’ı görmenin, onun demlediği çaydan içmenin mutluluğunu yaşayacaktı. Sevinçten adeta uçuyordu. Cemal öğretmenin koluna girdi. Yavaş yavaş yürümeye başladılar. Gogoçların harman duvarı üzerinde halay çekenleri Zeynep ile birlikte seyreden Çeşminaz’ın yanına geldiler.

-Çeşminaz bize çay demle. Biz Ömer ile çardakta biraz oturacağız.

-Olur abi, haydi gel Zeynep birlikte demleyelim.

-Tamam.

Önden giderek, kara demliği ocakta yanan ateşin üzerine koydular. 

-Ne o, bakıyorum uçuyorsun sevinçten Çeşminaz?

-Yok be Zeynep. Ömer hoşuma gidiyor. İyi çocuğa benziyor.

-İyidir iyi. Onunla kardeş gibi büyüdük, çok güzel ahlaklıdır. Bana abilik yapmıştır.

-Ne kadar güzel. Benim abim de çok iyidir ha.

-Biliyorum. Biliyorum da çok inat. 

-İnat değil, sana bir an önce kavuşmak ve töreyi kaldırmak için ayak diretti. Yoksa çok yumuşak huyludur.

Ömer de Cemal öğretmen de dalıp gitmişlerdi. Sanki birlikte oturmuyor her ikisi de ayrı dünyalardaydı. On torba toprağı taşıdığına inanamıyordu Cemal öğretmen. Hele yağmur ile ıslanması torbaları daha da ağırlaştırmış, torbanın içindeki toprak balçık çamuruna dönmüştü. Sekizinci torbadan sonra ne yalan söyleyeyim çok zorlandım. Hele son torbayı yerine ulaştıramayacağım diye çok korktum. Zeynep ile törenin kalkmasıyla sevdiklerine kavuşacak olan gençler geldi gözlerimin önüne. Hem kendimiz hem de birbirini sevenler için taşıdım ben o, on torbayı. 

Ömer ise Çeşminaz’ın köyüne döneceğinden dolayı çok üzgündü. Babam, Osman amcaya söylemişti bir hayır iş için ziyaret edeceklerini. Bari köye dönmeden ziyaret etse de Çeşminaz’ı bana isteseler. Babam unuttu mu yoksa bu kadar işin arasında. Ben anama hatırlatayım da gitsin istesinler Çeşminaz’ımı. 

-Hayırdır küs müsünüz? Biriniz bir tarafa biriniz bir tarafa bakıyorsunuz. Çay ile bir şey ister misiniz? Diye sordu Çeşminaz.

Ömer, “yok” dedi. Cemal ise,

-Anamın yaptığı keteden kaldı mı?

-Bir tane kalmıştı.

-Getir Çeşminaz.

-Tamam.

-Ailece mi dönüyorsunuz köye Cemal öğretmen.

-Öyle olacak.

-Bir daha ne zaman gelirsiniz?

-Bilmem Ömer. Babam daha iyi bilir.

-Ne zaman gidiyorsunuz?

-Onu da bilmiyorum.

-Sen okullar açılıncaya kadar bir daha gelmezsiniz.

-Geliriz. Bu yazın düğünümü yapmak istiyor babam.

-İyi olur. 

Xxx

Sabah kalkan köylüler, katır ve eşeklerin semerlerine soktukları kazma kürek ve torbalarla birlikte Çamur Dağı’nın yolunu tuttular. Dağın dönemeçlerinde adeta bir kervan vardı. Her evde gudu yapıldığı için ev başına bir kişi Çamur Dağı’ndan toprak almaya gidiyordu. Yapacakları üç sefer ile yeterli toprağı getirmiş olacaklardı. Dağın her iki yakasını birbirinden ayıran yol ayrımına gelince en öndeki Sümüklü Salih durdu.

-Komşular, burada ikiye ayrılalım. Öğlene kadar toprak çıkarıp eleyelim. Torbaları dolduralım. Bir grup bu yüzden, bir grup da öte yüzden toprak çıkarıp taşıyalım. Yarın da yer değiştiririz, ne dersiniz?

-Olur, dedi Hayati.

İkiye ayrıldılar. Toprak eşildi. Çıkan toprak, elekte elenip çakıllarından ayrıldı. Torbalara dolduruldu. Hayvanlara yardımlaşma ile yükletildi. Dağın yamacına aşağı yola çıkıldı. İki günde gudu yapımı için ihtiyaç duyulan toprak, hayvanlarla kapıların önüne taşınmıştı. Köylü kadınlar ile genç kızların zorlu günleri başlıyordu. On beş günde onlarca gudu yapılıp Pirahmet köyüne taşınacaktı. Bu yıl Zeynep, gudu satmak için artık Salı pazarına gitmeyecek, onun yaptığı işi artık abisi Hayati yapacaktı. Kadın ve kızlar guduları yaparken erkekler de yeni yapılan havuzdan çıkan bol su ile bağ, bahçe ve sebzeleri sırasıyla sulayacak.

Törenin kalkması ile Çamur köyü her zamanki normal yaşamına dönmüştü. Sabahları hayvanlarını çobanlara katan kadınlar, zaman geçirmeden gudu yapımına oturuyorlardı. Yetenekli parmakları ile adeta aynı makineden çıkmış gibi gudu üretimi yapıyorlardı. Gudular mutlaka Pirahmet köyünden Bayburt, Erzurum ve Van istikametine gidecek olan Deli Kadir’in kamyonuna zamanında götürüp kırılmayacak bir şekilde konulmalıydı.

Zeynep ve anası Kadrinur, bu kez Çamur Dağından toprak taşımamış, Cemal öğretmenin sırtında getirdiği torbalardaki topraktan gudu yapıyorlardı. Hayati ise Çamur Dağından toprak taşıyacak kimsesi bulunmayan Topal Şakir ile Çolak Mustafa için köylülerle birlikte hayvanı ile toprak getirip her ikisinin de kapısına bırakmıştı.

Gudu yapımı bittikten sonra köyün erkeklerini zorlu bir iş bekliyordu. Köyün içine beton dökmek için önce Vilayete gidilecek, Nafia Müdürlüğünden yüz torba çimentoyu getireceklerdi. Betonun dökülmesi için de çakıllı kum da taşınacaktı.

-Valinin boynuna düştü.

-Ne o Sümüklü Salih?

-Ne olacak, işin yoksa çimentodan sonra dereden kum ve çakıl taşı.

-İyi ya ayaklarımız çamurdan kurtulacak, çocuklarımız okula rahat gidip gelecekler.

-Boş versene sen. Bizim zamanımızda yoktu bunlar?

-Niye?

-Herkes rahatlığa alıştı kardeşim. Çamuru çiğnesen ne olur ki, gidersin çeşmenin başına güzelce yıkarsın. Bunun altı üstü lastik.

(Devamı var)

YORUM EKLE