Çamur Dağının Kızı (63)

-Aliye hatun, oğlanı evereceğiz, ayrılıp gidecek. Kızı evereceğiz o da ayrılıp gidecek. Kalacağız seninle baş başa.

-Yapacak bir şey yok usta. Birkaç yıl sonra torunlarını seversin.

-İnşallah hatun inşallah.

-Benim Çamur köyüne gitmem lazım, sen mi benimle gelirsin yoksa Çeşminaz mı gelsin?

-Kızı al, ben köyde duracağım.

-O zaman yarın gidiyoruz. Kız nerde?

-Çeşmeye suya gitti.

-Nasıl sevinecek benimle gelmesine biliyor musun?

-Neden ki?

-Nişanlısını görecek ya.

-Doğru.

Kızlar yine sarmıştı Çeşminaz’ın çevresini. O her ne kadar kovalarını doldurup eve dönmek istese de meraklı kızlar onu göndermemek için söz üstüne söz söylüyorlardı.

-Kız nasıl oranın oğlanları yakışıklı mı?

-Yakışıklı.

-Seninki de yakışıklı mı?

-Yakışıklı.

-Artık durmasın buralarda, abin de o köyde öğretmen ya sık sık gidersin nişanlını görmeye.

-Kısmet.

-Kız bize göre oğlanlar var mı orada?

-Bizim buranın oğlanlarına ne oldu ki Çamur köyünün oğlanlarını merak edersin Saniye?

-Ne bileyim, ben bu köyün oğlanlarından hiçbirini kendime göre bulmuyorum.

-Gözün dışarda olmasın ne yap yap da buradaki oğlanların biriyle evlen yoksa evde kalırsın.

Konuşmalar uzayıp gittikçe çeşmeye evi yakın olan Gozinin Yeter, rahatsız olmaya başladı. Elindeki ağaç değneğe kuvvet vererek ayağa kalktı. Evinin önünden çeşmeye doğru dönerek yavaş yavaş yürüdü. Yürüdükçe belinin kamburu daha da çıkıyordu. 

-Etti gene sohbetin içine kızlar Gozinin yeter geliyor.

Yeter, yanlarına gelince durdu. Hepsine ters ters baktı. Canı sıkkın olduğu her halinden belli oluyordu. 

-Yetmedi mi konuştuğunuz, sizin işiniz gücünüz yok mu? Yeter bu kadar dırdır ettiğiniz, çekilin su içeceğim.

-Gel iç Yeter ana. 

-Yok kaplarınızı doldurun ayrılın çeşmenin başından.

Kızlar onu dinledi. Kovalarını sırasıyla su doldurup çeşmenin başından ayrıldılar. Zeynep, omuzluğu omuzuna alacaktı ki:

-Sen dur Zeynep, çok kaldınız gittiğiniz köyde. Ananı da çok özledim. Ben gelemiyorum, söyle ona da bir ara uğrasın bana.

-Olur Yeter ana, söylerim.

-Haydi, selam söyle.

Konağın çevirmesinden içeri girdi. Babası, anası ve abisi çardakta oturuyorlardı.

-Benim güzel kızım o taze sudan bir bardak su ver bana. Çay da demle bize.

-Olur baba.

Su kovalarını mabeyine bıraktı. Kalaylı bakır maşrapayı su doldurup babasına getirdi.

-Babam yarın Çamur köyüne gidiyor Zeynep, dedi abisi.

-Öyle mi baba?

-Evet kızım.

-Sen de gidiyorsun, diyerek söze girdi anası.

-Ben de mi? dedi sevinçle.

-Ne oldu, bu ne sevinç?

-Yok baba, içimden öyle geldi.

-Anlaşıldı, durma çayı demle.

-Hemen baba.

Hızlı adımlarla mabeyine geçti. Kara demliği su doldurup yanmakta olan ocağa koydu. Sevinçten uçuyordu adeta. Ben de gidiyorum babamla. Ömer’imi göreceğim. Anam benim gitmeme nasıl razı geldi? O sıkılırdı orada. Ama ben sıkılmam. Kaynayan suyu demledi. Çayın dem almasını bekledi. 

-Nerde kaldı çay Çeşminaz?

-Getiriyorum baba.

Xxx

Sobranlılar, Çamur köylülerin eşek kervanını meraklı gözlerle izliyorlardı. Muhtar İsmail, kahvehane önünde oturan köylülere selam verdi. 

-Muhtar erken döndünüz, dedi Deli Osman.

-Öyle oldu. Köyde işimiz var. Guduları teslim ettik. Nafia Müdürlüğünden çimento aldık. Köyün içine beton dökeceğiz, yağmur yağınca çamurdan evlere girilmiyor. Yol çalışması da iyi ilerledi. Köyünüze bir şey kalmadı.

-Öyle oldu. Bu sefer sıkı çalışıyorlar. Yol çalışması bu yaz boyu devam edecekmiş.

-Evet, Kostan Dağının zirvesine kadar çıksalar, arka yüzde daha çabuk ilerlerler. Haydi kalın sağlıcakla. Ne olur bakarsın yağar, çimentolar ıslanmadan köye varmamız lazım.

-Selametle gidin.

Kostan Dağını aşıp Bandırlak köyüne doğru inmeye başladılar. Tam köyü geçeceklerdi ki, sevdiği genci Çamur Dağında kaybeden Zeynep, küçük kardeşi ile geldiğini gördüler. Meraklanan muhtar İsmail:

-Nereye kızım, akşam saatinde?

-Bilmiyorum muhtar emmi, köyde durmak istemiyorum.

-Geri dön kızım, gel bizimle, nereye gidersin bu saatten sonra. 

-Yok emmi, ben o köye bir daha dönmem.

-Kendini düşünmüyorsan elini tuttuğun sabiyi düşün.

Muhtar İsmail atından indi. Yolun kenarına çömelerek ağlamaya başlayan Zeynep’in yanına gitti. 

-Ağlama kızım, ölenle ölünmez. Kalk, gel benim atıma bin kardeşinle köye dönelim. 

-Çamur Dağı, Ersoy’umu aldı muhtar emmi, nasıl dönerim o köye. Nasıl dayanırım bu kadar acıya?

-Haklısın kızım, ama yapacak bir şey yok. Hadi kırma beni gel dönelim. Karanlık olmak üzere, yolda kurda kuşa yem olursunuz. Kostan Dağının öte yüzü çok tehlikelidir benim güzel kızım. Haydi dinle bu emmini.

Muhtar, Zeynep’in kolundan tutup kaldırdı. Zeynep, elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Kardeşinin elinden tuttu. 

-Gel ata bin kızım.

-Yok emmi, ben nereye gideceğimi bilmiyorum. Ne anam ne babam var. Bu sabiden başka kimsem yok. Çoktan kendimi öldüreceğim de bu sabiyi düşünürüm.

-Düşün benim güzel kızım. Hem kendine hem de bu sabiye yazık etme. Senin anan baban çok iyi insanlardı. Gel beraber yürüyelim, atım da yorulmuştu zaten, teri soğusun.

Çamur köyüne kadar birlikte yürürdüler. Sümüklü Salih ve diğerleri kızın ve çocuğun haline çok üzülüyorlardı. Söyleyecek bir söz bulamıyorlardı. Allah kimseyi bu hale düşürmesin. Ne yapıp edip köyden biriyle evlendirmek lazımdı ama kimle? Zeynep’in güzelliğine hayran kalan, onu seven gençler vardı ama kimse Ersoy’un ölümünden sonra Zeynep’e yaklaşıp da bir şey söyleyemiyordu. Çok gencin aklını başından almıştı Zeynep’in güzelliği. 

Muhtar İsmail, Zeynep’i kendi konağına bıraktıktan sonra Çemiş Hasan’ın boş olan ardiyesine yüz torba çimentoyu yıkıp istiflediler. Köylüler her halinden yorgun oldukları belli oluyordu. Hayvanlarını eve götürüp ahıra çektikten sonra doğruca kahvehanenin yolunu tuttular. Çamur Abbas ile Çemiş Hasan’ın yüzü gülüyordu. Yorgun köylüler gelen çayları büyük bir iştahla içip tazelettiler.

Xxx

Osman usta le birlikte çalışan köylüler kıza sürede köyün içindeki beton dökümünü tamamladılar. Her beton döküşte bekçi Osman, dökülen betonun başından ayrılmıyordu. Son olarak okulun yolunu da dökünce beton dökme işi tamamlanmıştı. 

-Canımız çıktı Sümüklü Salih.

-Öyle vallahi. Bu öğretmen nereden geldi köyümüze, o gelmeden önce ne kadar rahattık. Çamur Dağından toprağı bile karılarımız taşırdı.

-Öyle.

-Keşke tayini çıktığında gideydi.

-Ne konuşuyorsunuz avara kasnaklar. Kötü mü oldu, çamurdan kurtulduk. Alıştınız karılarınız çalışsın siz ise yan gelip yatmaya. Ekinlerin hasadı bittikten sonra yolda çalışacağız. Yayladere’den bu tarafa olan köyün erkekleri çalışacağız. Kazma kürekle olan yerleri bizler yapacağız. 

-Bırak yakamızı muhtar. Biz yolda çalışamayız.

-Çalışırsınız. Çalışmayan para verecek haberiniz olsun.

-Devlet yaptırsın yolu.

-Devlet gerekeni yapıyor. Gördünüz yol Sobran’a yaklaştı. Dozer ve kompresör çalışıyor. Sobran ile Yayladere köyü arasındaki bölümde o güzergahtaki köyde olanlar çalışacak. Yayladere’den bu tarafa ise bizim köyler çalışacak. Hazırlıklı olun her an haber gelebilir.

-Muhtar anamız ağladı. Havuz yaptık hem de kanalı ile. Kum taşıdık. Çimentoları vilayetten getirdik. Köyün içinin betonunu döktük okul yolu dahil olmak üzere. Bırak yakamızı. Canımız çıktı.

-Çalışırken dinlenirsiniz. Burada avara avara oturmak yok. Yolumuz yapılırsa, arabayla gidip geleceğiz vilayete, yol yürümekten kurtulacağız.

-Ben eşeğimle gidip gelmekten memnunum.

-Yayladere’ye kadar bu sene ancak gelir yol. Merak etmeyin, biz gelecek yıl çalışacağız.

-Öyle desene muhtar.

-Hep birlikte çalışacağız. Yolumuz yapılırsa guduları taşımayacağız. Deli Kadir köyümüze kadar gelip köyümüzden alacak.

-Bak bu güzel olur. 

-Düğün ne zaman muhtar, diye sordu Sümüklü Salih, iki düğün olacak değil mi?

-Öyle görünüyor. Öğretmenin düğünü ağustosun on beşinde, bizim düğünün gününü henüz kararlaştırmadık.

-Desene yedik yine çeşit çeşit düğün yemeklerini.

(Devamı var)

YORUM EKLE