Çamur Dağının Kızı (68)

Gökyüzü ışıl ışıldı. Milyonlarca yıldız pırıl pırıldı bu akşam. Dolunay da Çamur Dağının kızı Zeynep’in düğününü biliyormuş gibi olanca ışıklarını veriyordu Çamur köyüne. Davul-zurna hiç susmuyordu. Çamur Abbas’ın kahvehanesi köyün kadınları ve kızları için düğün evi olarak ayrılmıştı. Çağlayan köyünden gelen kemençeci Aydın, sadece kadınlar için çalıp söylemekle görevliydi. Kahvehanenin tavanına asılan lüks lambası kahvehaneyi çok güzel aydınlatıyordu. Köyün kadın ve kızları Aydın’ın çalıp söylediği kemençe eşliğinde halaylar çekip horon oynuyorlardı.

Osman usta ile Çamur köyü muhtarı İsmail evin önündeki çardakta oturuyorlardı. Hayati de yanlarındaydı.

-Usta, sizin köyün geleneklerini bilmem, ne yapmamız lazım?

-Bizimkiler düğün geceleri yatmazlar, sabaha kadar eğlenirler.

-Nasıl yani?

-Ben derim ki, Çemiş Hasan’ın orayı bizim köylülere ayıralım. Oraya üç beş masa koyalım. Kahvehaneyi boşalttık ya o masalardan alacağı kadar masa ve sandalye koyalım. Masalarına da meze konulsun.

-İçki mi içecekler?

-Evet. İçerler ama kimseye tek bir söz söylemezler. Hem içerler hem de kalkar horon oynarlar.

-Hiç yatmazlar mı?

-Yatmazlar. Onların içinde memur olanlar da var.

-Öyle mi?

-Onlara hizmet edecek iki genç var mı?

-Onu merak etme, biri bekçi Osman biri de benim Ömer olur.

-Masaya su, ekmek, sarma, kuru fasulye gibi katı yemeklerden konulsun. Başlarındaki Mehmetalilerin Yılmaz ne derse onu yaparlar. Onun kumandasından çıkmazlar.

-Peki içkiyi nereden bulacağız?

-Onlar tedarikli gelmişlerdir.

-Hepsi içecek mi?

-Hayır, bekar olan gençler masaya yaklaşmazlar.

-Ne yaparlar?

-Kah horon oynarlar kah da Yılmaz’ın talimatlarını yerine getirirler. Bir şey daha var.

Muhtar İsmail, meraklandı. Bugüne kadar köylerinde yapılan düğünlerde içki içilmemişti. İlk kez Çamur Dağının kızının düğününde başka köyden gelen konuklar içki içeceklerdi. Kendisi de içki içmediği için nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu.

-Başka bir şey daha var dedin, o ne oluyor usta?

-Düğüne beklediğim bir kişi daha var ama gelmedi. İşi çıkmış olamaz. İşi çıksa da o davet edildiği yere mutlaka gider.

-Kim o?

-Bilmem duydun mu? Bizim Çit Deresinin bir beyi vardı Salih Bey.

-Adını duydum. Karısı selde suya gitmişti de karısının adına köprü yaptırmıştı.

-Evet onun oğlu Aslan Bey var.

-O mu gelecekti?

-Evet ama hala gelmedi.

-Onun da adını duydum, tıpkı babası Salih Bey gibi çok yardımsevermiş.

-Öyle. 

Tam bu sırada Kostan Dağından gelen mavzer sesi Çamur Dağında yankılandı. Bir, bir daha. “Grav, Grav” sesleri Çamur Dağında yankılanıp Kostan Dağına dönüyordu.

-Geldi muhtar, bu onun mavzeri sesinden tanıdım.

-Karşılayalım.

-Davul ve zurnacıyı çağır. Bizimkiler de anlamıştır onlar kesin karşılarlar. 

Davul zurna önde, Çitliler ve Çamur Dağının köylüleri arkada köyün çıkışına kadar yürüdüler. Zurna uzun hava çalıyor, davulcuda ona eşlik ediyordu. Ancak beklenen Aslan Bey, bir türlü gelmiyordu. Çamur Dağından gelen mavzer sesleri bu kez Kostan Dağında yankılanıp Çamur Dağına geri dönüyordu.

-Yaptı yapacağını. Hep böyle yapar. Köyün girişinde onu karşılayacağımızı anlamış olacak ki, o bize şeytan kırması atıp dağdan inmeyi yeğledi.

-Ne yapacağız? 

-Geri dönüp dağdan inişte karşılayacağız.

Tam geri döneceklerdi ki, Kostan Dağında sesini hiç duymadıkları silah sesi geldi. Davul-zurna sustu. Kostan Dağından bir silah sesi daha Çamur Dağında yankılandı. Bu kez Çamur Dağından Aslan Bey karşılık verdi. Bir Çamur Dağı, bir Kostan Dağı ateş ediyordu. Yaklaşık on beş dakika süren silah sesleri sustu. Muhtar İsmail merakla Osman ustaya baktı.

-Bakma bana muhtar, ben sadece Aslan beyi çağırdım.

Yanlarına Cemal öğretmen yaklaştı. Herkesin ayakta olduğunu davul-zurnanın sustuğunu görünce:

-Ne oldu baba, niye durdunuz?

-Oğlum ben sadece Aslan Beyi çağırmıştım düğüne. Muhtar emmin de ben kimseyi çağırmadım dedi. Aslan Bey, Çamur Dağında da Kostan Dağında hiç sesini duymadığımız silahla ateş eden kim ola ki, merak ettik.

-Onu mu merak ettiniz?

-Evet.

-Vali Bey olabilir.

-Vali Bey mi?

-Evet, ben düğünüme onu, alay komutanını, emniyet müdürü ve maarif müdürünü davet etmiştim.

-Ne yaptın oğul, şimdi bütün köylülerin silahlarını toplatır.

-Bana bir şartla gelirim demişti.

-Neymiş şartı?

-Bizim oralardaki gibi silahla karşılamazsanız geri dönerim dedi.

-Hay Allah iyiliğini versin. Vur Davulcu, çal zurnacı. Önce Aslan Beyi karşılayalım.

Aslan Bey, yanında seyis Fatih ile Çamur Dağından inerken durmadan havaya ateş ediyordu. Onu karşılayanlarda karşılık veriyordu. Kısa süren karşılamadan sonra Aslan Beye hoş geldin diyen diyene. Osman usta, Aslan Beyi evin önündeki çardağa götürmek istedi.

-Usta, gideriz, karşı dağdan hiç duymadığım bir silah sesi vardı. Kimin ateş ettiğini öğrenebildiniz mi?

Osman usta, biraz durakladıktan sonra:

-Cemal, Vali Beyi düğüne davet etmişti. Büyük bir ihtimal o olabilir.

-Karşılayalım öyleyse. Çitikebir’in karşılama ekibi buradaymış Osman usta.

-Evet Aslan Bey.

-Geçsinler öne.

Mehmetalilerin Yılmaz, geldiği ekiple birlikte davul-zurnanın arkasında yürümeye başladılar köylülerle. Ay ışığı altında dört atlının geldiğini görünce:

-Hazır olun.

Vali Cezmi Bey ve beraberindekiler de atlarından indiler. 

-Benden gayri kimse ateş etmeyecek albayım. Bu mermileri al, iki şarjörüm var. Biteni sana vereceğim. Doldurup bana vereceksin. 

Atın dizginini de Maarif Müdürüne verdi. Vali Beyin yürüyerek kendilerine doğru geldiklerini gören Mehmetalilerin yılmaz parabellum ile havaya bir el ateş etti. Arkasındakiler de çifteleri ile onu takip etti. Vali Cezmi Bey, bir şarjör mermiyi havaya sıktı. Bu kez, Çamur köylüleri silahları ile durmadan havaya ateş ediyorlardı. Silah sesleri bir türlü susmuyordu. Davulun sesini bastırıyor dağdan dağa yankılanıyordu. 

Vali Cezmi Bey, ay ışığı altında başını salladı. Silahlar sustu. Hoş geldin faslı başladı. Davul-zurna öne geçti. Gogoçların harmanına kadar geldiler. Köylü kadınlar ve kızlar gelenleri büyük merakla izliyorlardı. Çamur köyü köy olalı böyle düğün görmemişti. Harmana geçen Vali Bey, davul-zurnanın çalmaya başladığı horonun başına geçti. Koluna Mehmetalilerin Yılmaz girdi. Osman usta da horondaydı. Çitliler ile yoruluncaya kadar horon oynayan Vali Bey,

-Muhtar, aç mısınız, tok musunuz diye sormak yok mu?

-Buyurun Sayın Valim horonu bitirmenizi bekliyorduk.

Muhtar İsmail, Vali Bey ile beraberindekiler ile Aslan Beyi konağına götürdü. Evin ikinci katına çıktılar. Gençler hemen sofra kurdular. Hizmette kusur yoktu. Düğün için yapılan on çeşit yemekten yemek için sofraya ilk oturan Vali Bey oldu. 

-Albayım, en güzel yemek, yer sofrasında yenilen yemektir. Oturduğunda dizlerini kıracaksınız. Sağ dizini yukarı kaldıracak, şu gördüğün sini bezini de sol dizine örteceksiniz. Haydi bakalım afiyet olsun. 

Gelen yemekleri iştahla yediler.

-Ha düğünlerde aynı kaptan yemek yenilir. Etli yemekten et kapma vardır. Sofranın en güzel tarafı budur düğünlerde. Sofraya oturanların sayısı kadar et konulmaz tabağa. Birkaç parça konulur. Size söyleyeyim, etin biri benimdir, diğerini kim yerse yesin. 

-Öyle olsun Sayın Valim.

-Muhtar söz kesen ne zaman gelecek?

-Yakındır Sayın Valim.

-Söz kesen ne ola ki?

-Söz kesen, sütlaçtır. Eğer, sofraya sütlaç gelirse, yemek çeşitleri bitti demektir.

-Bilmiyordum Sayın Valim.

-Öğrenin öğrenin, bu bizim köylüler çok konukseverdirler. Bakmayın düğünlerde yüzlerce mermi yaktıklarına. Allah korusun bir savaş anında, genci yaşlısı evinde ne varsa alıp vatan savunması için canlarını verirler. Bizler de bu barış günlerinde hizmetlerin en iyisini getirmek zorundayız.

Söz kesen geldi. Vali Bey birkaç kaşık aldıktan sonra kalktı. Gencin biri elinde iki havlu ile Vali Beyin yanına gelerek önce ıslak havluyu verdi. Ellerini sildi. Kuru havlu ile de kuruladı. Isparta halısı serili peykenin üzerinde, karnını tutarak:

-Hem böyle güzel yemek hem de bu kadar çok yediğimi hatırlamıyorum. Yapanların ellerine sağlık. Çok lezzetli yemeklerdi.

-Afiyet olsun Sayın Valim.

Yanına yaklaşan genç:

-Kahveniz nasıl olsun efendim?

-Kahve de mi içeceğiz muhtar?

-Evet Sayın Valim.

-Orta olsun.

Genç, diğerlerine de sorarak alt kata indi. Biraz sonra kahvelerle geldi. Sofra diğer gençler tarafından çoktan kaldırılmıştı. Kahvesinden yudum alan Vali Cezmi Bey:

-Aslan Bey, seni çok iyi tanıyorum. Seni bana çok iyi anlattılar. Tıpkı, baban ve deden gibi çok yardımsever, nerede bir fakir var ise onun yardımına koşarsın. Baban da deden de öyleydi. Seninle bir defa karşılaştım. Kolay kolay simaları unutmam. Bu düğün vesilesiyle bir arada olmaktan da çok mutluyum.

-Sağ olun Sayın Valim, ben de çok mutlu oldum.

-Duymuşsundur, devletimiz, bazı sorunları çözmek için devlet-millet iş birliğine çok önem veriyor.

-Biliyorum efendim.

-Ardasa kasabası kaymakamı ile görüştüm. Üç önemli yol güzergahı varmış. Manastır, Çit ile Musalla Deresi. Musalla Deresi grup yolu bitmek üzere. Makasları daha sonra yapmayı düşünüyoruz. Önceliğimiz grup yolları. Musalla Deresi bittikten sonra Çit Deresi grup yoluna başlamak istiyoruz. Senin o derede hatırı sayılır biri olduğunu bildiğim için o dereye bir dozer, bir kompresör versek, diğer ihtiyaçları da sen karşılayabilir misin?

-Seve seve Sayın Valim.

-Sağol. Musalla grup yolu bittiğinde sizin grup yoluna başlayacağız. Sana haber yollarım. Sen de hazırlıklarını ona göre yaparsın.

-Ne demek Sayın Valim. Yol bizim için büyük nimet.

(Devamı var)

YORUM EKLE