Çamur Dağının Kızı (69)

Aydın, kemençeyi coşturdukça, kadınlar ve kızlar da coşuyorlardı. Al gelinliği giymiş Zeynep’in bir kolunda Çeşminaz diğer kolunda ise Sarı Hasan’ın dul karısı Zehra oynuyordu. Çeşminaz köylülerin horonuna biraz yabancı olsa da birkaç dönme sonucu o da ayak uydurmuştu. Hem oynuyor hem de gelecekte yapılacak olan kendi düğününü düşünüyordu.

Gelinlik de çok güzel yakışmıştı Çamur Dağının Gudu Kızına. Gelinliğin içerisinde daha uzun boylu görünüyordu. Beline kadar inen saçlarını gelinlik kapatamamıştı. Horonda sallandıkça saçları da inip kalkıyordu. Kemençeci Aydın ise gaydanın birini bırakıp hiç durmaksızın diğerine başlıyordu. Çalmadığı hava yoktu. Konyalıdan de Get Bayburt’a kadar hepsini çalıyordu. Çalmaktan hem kolu hem de parmakları ağarmaya başladı. Bunların dur diyecekleri yok deyip kemençesine “cırt” diyerek çalmayı kesti. Oynayanlar da yorulmuştu. Zeynep ortada duran sandalyeye oturdu. 

Çemiş Hasan’ın evinin alt katına kurulan masalarda Çitikebir’den gelen köylüler kemençeci Katip Şadi’nin oturak havasıyla eğleniyorlardı. Gece ilerledikçe onlar d içkinin verdiği etki ile coşuyorlardı. 

-Beyler horon zamanı, dedi Mehmetalilerin Yılmaz.

Katip Şadi önde hem çalıyor hem de oynayarak yürüyorlardı. Çitliler de kemençeye ayak uydurarak ilerliyorlardı. Onların geldiğini görenler davulu susturdular. Oynaya oynaya Gogoçların harmanına indiler. Katip Şadi, horona Akçaabat Sallaması ile başladı. Çitliler öyle disiplinli öyle uyumlu oynuyorlardı ki izleyen Çamur köylüleri hayran kalmışlardı. Çitlilerin horon oynadığını duyan kadınlar ve kızlar da kahvehaneyi boşaltarak izlemeye geldiler. Özellikle Çamur köyünün bekar genç kızları daha dikkatlice izliyorlardı. Horondaki ritim ve bütünselliğe onlar da hayran kalmışlardı. Zeynep’in çok iyi bir köye gelin gittiği söylüyorlardı birbirlerine. Cemal öğretmen de kız kardeşi Çeşminaz ile horona girdiler. Girişleri ile hemen horona uyum sağladılar. Nişanlısı muhtar İsmail’in oğlu Ömer, Çeşminaz’ı hayranla izliyordu. Ne kadar da güzel oynuyordu. Yalnız nişanlısı değil hepsi de güzel oynuyordu. Horonun en başında ise Mehmetalilerin Yılmaz vardı. Cemal’in horona girdiğini görünce parabellumu belinden çıkarıp bir şarjör mermiyi havaya boşalttı. Onu horon halkasında bulunanlar takip etti.

Silah seslerine Vali Cezmi Bey, oturduğu yerde doğruldu. 

-Ne oluyor muhtar?

-Cemal öğretmenin köyünden gelen konuklar horon oynuyorlar Sayın Valim.

-Bir bakalım güzel oynuyorlar mı?

Gogoçların harmanının çevresi o kadar kalabalıktı ki iğne atsan yere düşmeyecekti. Köylüler Valinin geldiğini görünce zor da olsa onun geçmesi için yol açtılar. Beraberinde Albay Celil, Aslan Bey ve muhtar İsmail ile Gogoçların harmanına indiler. Bir süre Çitlileri seyretti. 

-Çok güzel oynuyorlar. Bunlar bir yerden eğitim mi aldılar muhtar?

-Bilmiyorum Sayın Valim, bunlar Çitikebir köyündendirler. 

-Çok güzel çok güzel. Cemal öğretmenin yanında oynayan kim?

-Kız kardeşi.

-Onlar da güzel oynuyorlar.

-Vallahi ne yalan söyleyeyim Sayın Valim, Çamur köyü köy olalı böyle bir düğün görmedi. Hele sizlerin düğünümüze katılmaları bizleri çok mutlu etti. 

-Ne demek muhtar? Kıvançta da tasada da birlikte olmak bizlerin görevidir. Acılar paylaştıkça azalır, mutluluklar ise çoğalır. 

-Doğru söylersiniz Sayın Valim. Siz de oynarsınız bu horonu.

-Yok hiç bozmayalım. Albayım biz düğün hediyemizi verip ayrılalım. Yolumuz uzun.

-Nasıl yani Sayın Valim, gidiyor musunuz?

-Evet muhtar.

-Gecenin bu saatinde?

-Ne var saatte, iki saate varmaz vilayette oluruz. Çok güzel de ay ışığı var. 

-Olmaz Sayın Valim.

-Olur olur muhtar. Israr etme. Gideceğiz.

Muhtar, fazla ısrarcı olamadı. Boynunu eğdi.

-Siz bilirsiniz Sayın Valim. Yatacağınız müsait yerimiz vardı.

-Biliyorum muhtar, biliyorum. Yarın erkenden kalkacağız, işimiz var muhtar. Vilayette olmamız lazım. Haydi albayım, çıkalım yola.

Hayati de Osman usta ile birlikte Çitlilerin horonunu büyük bir zevkle izliyordu. Ömer yanlarına yaklaştı. 

-Yapacağımız bir şey var mı diye soracaktım?

-Var Ömer, dedi usta, hazır bizimkiler horonda iken oturdukları yere bakın, masada eksik bir şey var mı? Mezeleri bitti ise yenilerini koyun, bunlar bu gece yatmazlar, bizleri de uyutmazlar.

-Hiç yatmazlar mı?

-Yatmazlar Hayati. Çok efendice içki içerler. İçkinin kendisine dokunacağını anlayan, asla bir bardak dahi içmez ve masadakiler de ısrarcı olmaz.

-Helal olsun. 

-Yani birbirlerini korurlar. İçki içtiklerini fark edemezsin bile.

-Belli oluyor oynadıkları horondan.

Çamur köyünün bekar kızları da dışarıdan gelen bu köylüleri dikkatlice seyrediyorlardı. 

-Şu törenin kalktığı iyi oldu kızlar.

-İyi oldu tabi, baksana köyümüze başka köylerden düğüne gelenler oluyor.

-Zeynep’in gelin gittiği köyün gençleri de yakışıklılar kızlar.

-Öyle mi Sümüklü Salih’in kızı? Beğendin mi bir tanesini?

-Hepsi de yakışıklı hangisini beğeneyim ki?

-Dikkat et, beğendiğin evli olmasın.

-Hepsi de aklı başında, güzel güzel oynuyorlar. Cemal öğretmenin kardeşi de bize nispet adeta döktürüyor.

-Öyle deme kız güzel oynuyor.

-Eee, o da bizim köye gelin gelecek ya, bize hava atıyor.

-Yok kız o öyle bir kız değil. 

-Kaptı muhtarın oğlunu.

-Gönül bu, Ömer de yakışıklı güzel huylu. İçimizden birine gönül vermedi. Kısmeti başka köydenmiş.

-Öyle.

-Bizim köyün gençleri de yakışıklı bakmayın. Onlar da birazdan kendilerini gösterirler.

Sonunda Çitliler horonu bitirdi. Yavaş yavaş Çemiş Hasan’ın evine yöneldiler. Onların ayrılmasıyla davul-zurna çalmaya başladı. Sıra Çamur köyünün gençlerindeydi. 

Sabaha kadar süren düğün, imamın sabah ezanını okumasıyla durdu. Yaşlılar abdestlerini alıp, hep birlikte sabah namazını kıldılar. Çemiş Hasan ile Çamur Abbas, kadın ve genç kızların sabaha yakın evlerine gitmeleri üzerine kahvehaneye çeki düzen verip temizlediler. Çayı demlediler. Namaz sonrası kahvehane kalabalıklaştı. Çoğu Aslan Beyin çevresini sarmıştı. Kolay değil, herkesin saygı duyduğu, fakirin, yoksulun dostu Aslan Bey, kilometrelerce uzaktan köylerine gelmişti. Onun için bugüne kadar kötü bir söz duymamışlardı. Tıpkı babası Salih Bey ve dedesi Asım Çavuş gibi adamların hasıydı. 

-Ne dersin Demirel İhsan, Vali Beye verdiğimiz sözü yerine getirebileceğiz mi?

-Elbette beyim, her ev birer tane tosun satsa dünyanın parası eder. Çalışanlar çalışır, çalışmayanlar ise para verir.

-Biz de öyle yapacağız, dedi Çamur köyünün muhtarı İsmail.

-Her şeyi devlete bırakmamak lazım. Devletimize yardımcı olacağız ki o da bize hizmet etsin.

-Öyle.

-Öyle, deyip hepsi başını salladı.

-Aslan Bey, kahvaltılık hazırladık, buyurun içeri, dedi Osman usta.

-Vallahi çok iyi olur. Güzel bir kahvaltı bu saatte çok iyi gelecek. Buyurun birlikte yapalım.

Çit köyünden gelen diğer köylüler de kahvehaneye geldiler. İçki içmiş halleri yoktu. Sanki sabaha kadar uyumuşlardı da yeni uyanmış gibiydiler. İçtikleri içkinin esemesi üzerlerinde yoktu. 

Çamur Abbas ve Çemiş Hasan çay yetiştiremiyordu. Demliğin biri bitmeden ötekini demliyorlar. İştahla yapılan kahvaltının üzerine içilen sohbet çayı da güzel gelmişti onlara.

-Beyim, bağışlayın, atınızı gölde yıkattınız mı?

-Yıkatmam mı Osman usta. Görmedin mi her iki kulağına da ayrı ayrı renkten mendil bağladım. 

-Gelini sizin ata bindireceğiz de onun için sordum.

Çamur köyünün muhtarı konuşulanları pek anlamadı:

-Atı gölde yıkamak mı?

-Evet muhtar. Bizim oralarda gelinin bineceği at, Zermut köyündeki gölde yıkanır.

-Bunu yeni duydum.

-Gelin o ata binerse evleneceği erkekle ömür boyu mutlu olurmuş.

-O zaman biz de yeni yaptırdığımız havuzda yıkarız.

(Devamı var)

YORUM EKLE